Türkiye’de sığınmacı ve mültecilerin sosyal güven(siz)liği

Avrupa dışından Türkiye’ye gelen sığınmacı ve mülteciler sosyal güvenlik sisteminin en önemli sacayaklarından birisi olan sosyal sigortalar kapsamı dışındadır. Türkiye’den üçüncü bir ülkeye gitmek amacıyla sığınma talebinde bulunmuş ve sığınma başvurusu kabul edilmiş yabancıların pratikte çalışma olanakları bulunmamaktadır. Yasal olarak çalışamayan ve dolayısıyla da sosyal güvenlik kurumlarına prim ödeyemeyen sığınmacılar sosyal sigortalar kapsamına alınmamaktadırlar.

Türkiye mevzuatı incelendiğinde, uygulamanın aksine, Avrupalı olmayan sığınmacı ve mültecilerin, sosyal güvenlik sistemi içinde değerlendirilen sosyal yardım ve sosyal hizmetlerden yararlanacak gruplar arasında olabileceği görülmektedir. Bilindi gibi, sosyal yardım ve sosyal hizmetler, herhangi bir nedenle iş piyasasından uzak kalmış (hastalık, kaza, doğal afetler vb.), belli bir yoksulluk veya yoksunluk halinde olan, korumaya ve bakıma muhtaç olan ve toplumda dezavantajlı gruplar olarak bilinen birey, grup ve topluluklara sunulan hizmet ve güvencelerdir.

Türkiye’de sosyal yardımların sunulmasına temel dayanak olan ve yasal altyapı oluşturan kanun, 3294 sayılı ve 1986 tarihli “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu”dur (SYDT Kanunu). Bu kanunun verdiği rol ve sorumluluklarla toplanan sosyal yardımlar, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları (SYD Vakıfları) aracılığıyla dağıtılmaktadır. SYDT Kanunu incelendiğinde, bu kanunun Türkiye’ye gelen bütün sığınmacı ve mültecileri kapsadığı anlaşılmaktadır. Kanunun amacı aşağıdaki gibidir:

“Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun Türkiye`ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir.”

Kanunun amacından da anlaşılacağı gibi, Türkiye’ye her ne şekilde olursa olsun gelmiş olan bütün bireyler, Kanunun verdiği haklardan yararlanabilecektir. Kanunun kapsam bölümünde, söz konusu kanundan yararlanacak olan bireylerin herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan aylık veya gelir almayan kişilerden oluşacağı belirtilmektedir. Sığınmacı ve mülteciler de genellikle çalışma izni alamadıkları için aktif olarak iş yaşamına girememekte, sosyal güvenlik kurumlarından yararlanamamaktadır. Bu nedenle, Kanun teorik olarak, sığınmacı ve mültecileri de kapsamı içine alan bir yapıya sahiptir. Buna rağmen, uygulamada, her şey kanunda belirtildiği gibi işlememektedir. Sığınmacılar ve mülteciler, sosyal yardım alma konusunda çok ciddi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. SYD Vakıflarında görev alan personelin hepsi konuya tam olarak vakıf değildir. Bu durum uygulamada sıkıntı doğurmaktadır. Sığınmacı ve mültecilerin vatandaş olmadıkları için sunulan hizmetlerden yararlanamayacaklarını dile getiren bazı yetkililerin olduğu da bilinmektedir. Sığınmacı ve mültecilerin kendileri için sunulacak hizmetlere ilişkin yeterli bilgiye sahip olmamaları, SYD Vakıfları personelinin mültecilik alanında bilgi eksikliği, yetersiz danışmanlık hizmetleri, dil sorunu, dinsel ve sosyo-kültürel faklılıklardan kaynaklanan ayırımcılık gibi nedenler, bu kişilerin sosyal yardımlardan yeterince faydalanamamalarının nedenleri arasındandır.

Sosyal güvenlik sisteminin bireylere sağladığı en önemli güvencelerden biri si de sağlık alanında sağlanan güvencelerdir. Sosyal güvenlik kurumlarına kayıtlı olanlar, ödedikleri primlerin de bir karşılığı olarak, sağlık olanaklarından yararlanabilmektedirler. Peki, sığınmacı ve mülteciler sağlık olanaklarından yararlanabilmekte midir?

SYDT Kanununda var olan hizmetlerin yaşama geçirilmesi için Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu (SYDTF) kurulmuştur. 31.01.2005 tarihli ve 2005/1 sayılı SYDTF “Sağlık Destekleri Yardımları Programı Uygulama Esasları”nda ülkemize gelen sığınmacı ve mültecilerin tedavi giderlerinin SYD Vakıfları aracılığıyla ödeneceği belirtilmiştir. Bu bağlamda sunulacak hizmetler 3294 sayılı SYDT Kanununa dayandırılmıştır. Böylece her ne suretle olursa olsun ülkemize kabul edilmiş veya gelmiş olan yabancılar kapsam altına alınmıştır. Bu uygulama esaslarında, ikamet izni bulunan sığınmacı veya mültecilerin ikamet izin teskerelerinin 1. ve 2. sayfasının örneği ile, ikamet izinleri olmayanlar ise, pasaport örneği ile SYD Vakıflarına başvurabileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte SYD Vakıfları veya sağlık kuruluşları tarafından verilen başka belgeler de istenmektedir.

Sağlık Destek Yardımları Programı Uygulama Esasları’nda sığınmacı ve mülteciler için var olan kapsama bakıldığında, bu kişilerin sağlık harcamalarının esasında büyük ölçüde karşılanabildiği görülmektedir. “Başvuru Kapsamı” başlığı altında aşağıdaki ifadeler yer almaktadır:

“TC vatandaşı olmayan yabancı uyrukluların devlet veya SSK hastanelerindeki yataklı tedavi giderlerini, devlet veya SSK hastanelerince sevkleri halinde üniversite hastanelerindeki yataklı tedavi giderlerini, kronik hastaların yataklı veya ayakta tedavi giderleri ile (böbrek, kanser, diyabet, akciğer tüberkülozu, AIDS gibi hastaların diyaliz, kemoterapi, radyoterapi, gibi) ayakta tedavilerinde gerekli ilaç ve tıbbı malzeme bedellerini, kapsar.”

Sağlık Destek Yardımları Programı Uygulama Esasları’nın yukarıda Türkiye’ye gelmiş olan yabancılar için öngördüğü başvuru kapsamından da anlaşılacağı üzere, ülkemizde bulunan sığınmacılar ve mültecilerin yataklı ve ayakta tedavi giderlerinin yanı sıra, kronik hastalıklarda da ortaya çıkabilecek giderlerin karşılanması söz konusudur.

Sağlık alanındaki uygulamalarda da sıkıntılar yaşanmaktadır. Sığınmacı ve mülteciler içerisinde dil sorunu nedeniyle sağlık konusunda güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. Bu durum, sığınmacı ve mültecilerin hastalıklarının teşhisi ve tedavisi konusunda güçlüklere neden olabilmektedir. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle sağlık kuruluşlarına ulaşamama konusu da yaşanan bir diğer sorundur. Sağlık giderlerinin ve özellikle ilaç masraflarının karşılanmasının da önemli sorunlar arasında yer aldığı bilinmektedir. Kısacası, mültecilik alanında yapılan araştırmalar ve alanda edinilen deneyimler ışığında, Türkiye’de bulunan sığınmacı ve mültecilerin sosyal yardımlar ve sağlık alanında, yasal olarak hiçbir sınırlama olmamasına rağmen, birçok güçlükle karşılaştığı söylenebilir.

Sosyal güvenlik geniş bir yelpazeye sahiptir. Sosyal yardımlarla birlikte, sosyal güvenlik kurumlarından yararlanamayan, yardıma ve bakıma gereksinim duyan kişilere sağlanacak sosyal hizmetlerin de sosyal güvenlik kapsamına alınması gerekmektedir. Sığınmacı ve mülteciler, baskı ve zulüm ortamından kaçan, kendi ülkelerinde birçok sorun yaşayan ve ülkelerine dönme olasılıkları zayıf olan bir grubu oluşturmaktadır. Sığındıkları ülkelerde de dil sorunu, sosyal destek sistemlerinin olmayışı, psiko-sosyal sorunlar, sağlık ve eğitim olanaklarına erişim sorunları, resmi otoritelerle yaşanan sorunlar ve uyum sorunları gibi birçok sorunla karşı karşıya kalan bu grup, sosyal hizmetlere gereksinim duyan gruplar arasındadır.

Türkiye’de sosyal hizmetlerin sağlanmasında en büyük kurum olarak Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) olarak karşımıza çıkmaktadır. SHÇEK, özellikle sığınmacı ve mülteci çocuklar alanında bazı çalışmalarda bulunmakla birlikte, tam olarak sığınmacılık olgusu içerisinde yerini almamıştır. SHÇEK genellikle refakatsiz gelen çocuklara koruma ve bakım hizmeti sunmaktadır. Emniyet Müdürlüğü’nce 18 yaş altı olduğu kabul edilen refakatsiz çocuklardan 12 yaşına kadar olanlar SHÇEK’e bağlı çocuk yuvalarında, 12–18 yaş arasında olanlar ise yetiştirme yurtlarında kalmaktadırlar.

SHÇEK’in hizmetlerini yürütmesine temel dayanak olarak bilinen ve son zamanlarda değişimi tartışmalarla birlikte gündemde olan 2228 sayılı kanunda, aksi yönünde hiçbir madde yer almamasına ve kanunda ayırımcılığa gidilmeden herkese eşit sosyal hizmetlerin sağlanması esası olmasına rağmen, SHÇEK günümüzde tam olarak mültecilik alanına girmiş değildir. Sığınmacı ve mültecilik konusunda oldukça temkinli konuşan SHÇEK yetkilileri ise kurumun kapasite ve eleman sorunu olduğunu ileri sürmekteler.

Hâlihazırda bazı sivil toplum örgütleri ve uluslar arası kuruluşlar da sığınmacı ve mültecilere yönelik sosyal hizmetlerde bulunmaktadır. Buna rağmen, sunulan hizmetlerin birbirinden bağımsız, habersiz ve kopuk olması, hedef grubunun gereksinimlerinin tam anlamıyla karşılanamamasına neden olmaktadır.

Türkiye’nin AB üyesi olma sürecinde hedef grubuna yönelik daha etkili ve verimli sosyal hizmetlerin sunulmasına ilişkin politikalara yöneleceğine dair göstergeler vardır. (bkz. Türkiye’ye sığınana yabancılara ilişkin çıkarılan Ulusal Eylem Planı – UEP). İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan UEP’de, Türkiye’nin gelecekte sığınmacı ve mültecilere yönelik yapacağı yeni düzenlemelere değinilmektedir. Bu yeni düzenlemeler sonucunda, ülkemize gelen sığınmacılara ve mültecilere yönelik kabul merkezlerinin ve barınma merkezlerinin kurulacağı, mülteci olarak tanınanların tam zamanlı, sığınma süreçleri devam edenlerin ise yarı-zamanlı olarak çalışma iznine sahip olacakları belirtilmektedir. Ülkemize gelen sığınmacı ve mültecilerin hangi koşullarda ne tür sosyal yardımlardan yararlanacakları da, tam olarak kesin olmamakla birlikte, eylem planında yer almaktadır.

 

Read Previous

İranlı bir sığınmacı ile röportaj: “Biz kendimizi anlatmak; suçlu değiliz demek istiyoruz: Dil bilmiyoruz, korkuyoruz”

Read Next

“Bir insan olarak yaşamaya hakkım var mı yok mu?”