Suriyeli mülteciler ve geri kabul anlaşması (1)

0senarlogoSuriyeli mülteciler yaşanan acımasız “iç”savaşın bir gerçeği olarak gündem olmayı sürdürüyor. Geri Kabul Anlaşması ise Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik sürecindeki durgunluğun bir sonucu olarak gündeme gelmeye başladı. Geri Kabul Anlaşmasının gündemimize girmesini ve Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış yüz binlerce Suriyeli mülteci gerçeğini, Türkiye’nin öngöremediği, beklemediği gelişmeler olarak değerlendirmek gerekiyor.

 

Türkiye açısından her iki durumla ilgili  hesapların tutmadığını, Türkiye’nin yürüttüğü politikanın etkisiz kaldığını söylemek haksızlık olmayacaktır.

Avrupa Birliği’yle müzakere sürecinin hareketli dönemini hatırlayalım. Müzakereler başladığında bu süreçten bihaber olmak neredeyse imkansızdı. Karşılıklı ziyaretler, güven verici açıklamalar, yapılan düzenlemeler, açılan başlıklar ve Radikal gazetesinin her hafta AB’yi ve AB’yle ilişkileri konu edindiği “AB’ye giriyoruz hazır olalım” kıvamındaki  eki hafızayı tazelemek adına ifade edilebilir. Bugün ise durum farklı. Artık kimse tam üyelikten bahsetmiyor. Ve tam üyeliğe dair umutların bitmesinin, her iki tarafın tam üyeliği yakın bir zamanda mümkün görmemesinin sonucu olarak geri kabul anlaşması gündeme geldi.

Suriye ve Suriyeli mülteciler ise savaşın başladığı zamandan bu yana gündemde kalmaya devam ediyor. Çok uzak bir tarihte değil Suriye “iç” savaşının başlamasından kısa bir süre önce komşularla sıfır sorun politikası yürütüyoruz denip, Beşar Esad en iyi konukseverlikle, içten bir şekilde Türkiye’de ağırlanıyordu. Şimdi ise herşey bambaşka. Suriye’de iç savaş kıvılcımlarının görülmesiyle beraber Esad’la ilgili hoş, güzel ifadeler yerini diktatör, zalim gibi ifadelere bıraktı. Bununla beraber muhalif adı altında Suriye’de radikal gruplar desteklendi, Suriye’nin iç dinamikleri zorlandı ve savaşın bir tarafı haline gelindi. Peki, olaylar Türkiye’nin beklediği gibi mi gelişti? Bugünkü manzara Türkiye’nin öngördüğü bir şey miydi? Türkiye’nin söylem ve eylemleri bugünkü durumun beklenmediğine işaret ediyor. Bu durumu savaşın başladığı günlerde neredeyse Türkiye’ye gelişleri teşvik edilen ama zamanla “kaderlerine” terk edilen Suriyeli mülteciler gerçeğinden de okumak mümkün.

Geri Kabul Anlaşmasını ve Suriyeli mülteciler gerçeğini insan hakları anlayışıyla bağdaşmayan politikaların yansıması, sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bugün nasıl ki AB’yle Geri Kabul Anlaşması AB’nin sığ ve izole insan hakları anlayışının bir yansıması ve kabulü ise; Suriyeli mülteciler gerçeği de önemli bir boyutuylaTürkiye’nin güç ve nüfuz kaygısıyla iç olaylara karışmasının ve müdahil olmasının sonucudur.

Suriyeli mülteciler ve Geri Kabul Anlaşmasına konu edilen insanlar açısından mevcut gelişmeler, ülkelerin çıkarları karşısında insan haklarını hiçe sayan politikalar ve bu politikalar sonucu gelişen insan hakları ihlalleri karşısında ülkelerin sorumluluk kabul etmemesi olarak okunabilir.

Geri Kabul Anlaşması birçok açıdan insan hakları ihlali olarak değerlendirilebilecekken AB, hala insan hakları konusunda adeta havarilik iddiasında olup başka ülkelere ders verir durumda görünmektedir. Güncel olması açısından DeutscheWelle sitesinde yer alan ve AB’nin atık değeri biçtiği tavuk uzuvlarını Afrika ülkelerine satmasını konu alan haberini hatırlayabiliriz[1]. İnsan hakları dersleri veren AB, Afrika’daki fakir ülkelerin üretimlerini olumsuz etkileyip oradaki insanlara yemediği ve sağlıksız gördüğü tavuk uzuvlarını layık görürken, Avrupa’ya sığınacak insanları geri kabul anlaşmasıyla yeniden ülkesine yolcu etme derdinde görünüyor.

Türkiye ise Suriyeli mültecilere kapıları açık tuttuğuyla övünürken artık Suriyeli mültecileri “kaderlerine” terk etmekte ve Suriye’de yaşanan vahşetteki payını görme konusunda tamamıyla isteksiz davranmaktadır.

İnsan haklarını umursamayan ve hak ihlallerini doğuran politikalar konusunda her ne kadar sorumluluk alınmak istenmese de bu politikaların çeşitli yansımaları, sonuçları olacaktır. Suriye’de yaşanan savaşın, vahşetin sonuçlarını ve geri kabul anlaşmasıyla hayatları değişecek insanların sonunu düşünmek lazım. Geri kabul anlaşmasıyla ülkelerine gönderilecek insanların haklarını koruma konusunda hiçbir mekanizma yokken bu insanların sonlarıyla, yaşayabilecekleri hayati risklerle ilgili sorumluluk payının görülmesi gerekiyor. Suriye gerçeği özelinde belirli çıkar hesaplarıyla, silahlı grupların desteklenmesinin bir yarını da olacak. Bu desteklenen güçlerin ileriki zamanlarda kendini destekleyen güçlere karşı bir mücadele içerisinde olabileceğini yakın tarihteki bazı olaylardan da anlamak mümkün. Bugün çetelerin Suriye’de insan aklını zorlayan vahşi uygulamalarını bir oldu bitti olarak değerlendirmek makul bir tutum olamaz. 1 Şubat 2014 tarihinde DW’ye açıklama yapan Uluslararası Kriz Grubu (ICG) Başkanı LouiseArbour:Suriye’deki iç savaşın komşu ülkelere sıçrayabileceğini ve bazı komşu ülkelerde bunun zaten gerçekleştiğini belirtmektedir.

Bu yazıyı yazarken haberlere yansıyan Dişişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye konusundaki açıklamasını bu çerçevede iki yönlü değerlendirebiliriz. Davutoğlu şunları belirtiyor: Türkiye, IŞİD’e ait bir konvoyu vurmak zorunda kaldı. Bugüne kadar Suriye’de olan herhangi bir duruma müdahale etmemek için çok temkinli davrandık ama tehdit bize doğru yaklaşıyor. Bu yaşananların sorumlusu kimdir? Bunun sorumlusu BeşşarEsed rejimidir.

Bu değerlendirme Suriye’deki olaylara başından beri müdahil olan askeri ve silah desteği sağlayan Türkiye’nin bugünkü manzarada kendine sorumluluk payı biçmemesini göstermesi ve artık mevcut durumun kendisi için de bir tehdit düzeyine geldiğinin kabulü anlamında önemlidir. Bu açıklamayı aynı zamanda başta Türkiye’ye gelişleri teşvik edilen ama bugün sadece Suriye’deki gelişmeler konusunda söz sahibi olmak adına istatistiki değer taşır niteliğe getirilen Suriyeli mültecilerin durumunu anlamak için de açıklayıcı niteliktedir.

Hem Geri Kabul Anlaşmasını hem Suriyeli Mülteciler konusunu daha ayrıntılı işlemek gerekiyor. Bu nedenle iki konuyu 3 yazı halinde değerlendirmeye devam edeceğim.


Not: Sitemizin İngilizce ve Farsça yayını için gönüllü çevirmene ihtiyaç duymaktayız. İletişim için: multecinet@gmail.com 


Read Previous

Asylum policy of Turkey

Read Next

Türkiye’deki Afgan mültecilerin 2013 ölüm istatistikleri