Duyarlı bir yaklaşım lazım

Türkiye’de sığınma olgusu gündemde az yer bulan bir konu. Bu konu, çoğunlukla işin içinde olan sivil toplum örgütlerinin, ilgili devlet birimlerinin ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin gündemindedir. Dolayısıyla mültecilerle, sığınmacılarla ilgili bilinenler sınırlı olmaktadır. Mültecilerin gündemde olduğu zamanlar, çoğunlukla 20 Haziran Dünya Mülteciler Gününe veya yaşanan önemli bir mülteci krizine denk gelmektedir. Bu durum ne yazık ki mültecilerle ilgili kamuoyunun bilgi sahibi olması için yeterli olmamakta sadece işin trajik boyutuna vurgu yapmakla sınırlı kalmaktadır. Göç olgusunun çok geniş konu olması ve sığınmanın göç olgusu içinde bir parçayı oluşturur nitelikte olmasına karşın çoğu zaman bütün göç hareketleri, adeta aynı kertede değerlendirilmektedir. Durum böyleyken kavramların yerli yersiz kullanılması çok mühim görülmez. Böylece, göçmen, kaçak göçmen, mülteci, kaçak mülteci, yabancı, yabancı uyruklu ve sığınmacı gibi kavramlar aynı anlamı veriyormuşçasına içice kullanılır. Göçün zorunlu olup olmadığı da artık önemsizleşir. Oysa sığınma, zorla yerinden edilme, vatandaşı olduğu devletin himayesinden faydalanamama ve güvenli bir yer arama hareketi olarak ulusal ve uluslararası çeşitli düzenlemeleri beraberinde getiren bir olgudur.

Konuyla ilgili bilinenler sınırlı olunca sorulan sorular nedenleri sorgulamaktan ziyade ülkesini terk etmek zorunda kalanları anlamamaya ve suçlamaya dönük oluyor. Sıkça sorulan sorulardan biri: Onca sorun dururken göç ve sığınma konularıyla ilgilenmenin ne gereği var? Bu soru ve sorunun barındırdığı algı, göç ve sığınma alanının karşılaştığı en büyük sorunlardan biridir. Sorunun altında yatan düşünce; ülke içerisinde onca sorun dururken ve “kendi insanımızla” ilgilenmek varken, ülkesini terk eden insanlara yardım etmenin, onlarla ilgilenmenin anlamsızlığı üzerine kuruludur. Zaten soru içinde önyargıyı ve ayrımcı yaklaşımı barındırarak cevabın dinlenmesine pek mahal vermez. Hem soruya cevap verilmesi değildir istenen, istenen bir “yanlışı” göstermektir. Göç alanını tanımak ve mülteci sorununun nedenlerini anlamak için bundan daha duyarlı bir yaklaşıma ihtiyacımız var.

Sorulması gereken; bir kişinin neden ülkesini terk etme zorunda kaldığı, ülkeyi terk etmenin nasıl bir şey olduğu, bilinmeyen bir dilin konuşulduğu, farklı bir kültürün olduğu, sosyal çevrenin, yardım edecek birilerinin olmadığı ve kendini ait hissetmediğin bir ülkede yaşamaya mecbur kalmanın nasıl olduğu ve ne hissettirdiğidir. Bu soruların cevapları en çok aynı durumla karşılaşma ihtimalini düşünmekte ve kendini ülkesini terk etmek zorunda kalan insanların yerine koymada anlamını ve cevabını bulur. Hem dünyanın durumuna bakıldığında bir kişinin sığınma arayacak duruma gelmesi çok da şaşılacak bir şey olmasa gerek.

Bu yazıyı okumanızı sağlayan web sitesi, sığınma alanında yaşanan sıkıntıların azaltılmasına katkı sunmayı amaçlıyor. Önemli bir eksiği kapattığı gördüğü ilgiden anlaşılıyor. Bundan sonra bende bu site aracılığıyla yazılarımı düzenli bir şekilde sizlerle paylaşamaya çalışacağım. Yazılanların verilen tepkilerle daha nitelikli olacağını düşünüyorum. Lütfen yazılarımla ilgili düşündüklerinizi, yorumlarınızı paylaşmaktan çekinmeyin.

Read Previous

Türkiye’de sığınmacılar çalışabiliyorlar mı?

Read Next

“Sınırdışı edilme korkusuyla yaşıyoruz”