II. Dünya Savaşı, Avrupa Kıtasında çok ciddi tahribatlara neden oldu. Savaş sonunda kıtada, 40 milyonunun üzerinde insan yerinden edilmişti. Bununla beraber Avrupa’nın ekonomisi ve altyapısı yerle bir olmuş haldeydi. Manzara, ölen milyonlarca insan ve savaşın insanlara, doğaya verdiği telafisi imkânsız zarardı. Ekonomik zararların telafisi elbette insanların yaşadığı kayıpların telafisinden daha mümkündü.
II. Dünya savaşı sonunda Avrupa’da 40 milyon insanın yerinden edilmiş olması çözülmesi gereken sorunların başında geliyordu. Bu mülteci sorunu dünyada yaşayanmış en büyük mülteci hareketi niteliğindeydi. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Avrupa’daki mülteci sorununu çözmek üzere 3 yıllık geçici ve küçük bir örgüt olarak göreve başladı. Aynı şekilde bu mülteci sorununa çözüm bulunmasının gerekliliği yüzünden 1951 Cenevre Sözleşmesi kabul edildi.
Beklenen olmadı. Avrupa’daki mülteci sorununu, dünyanın değişik yerlerindeki mülteci hareketleri takip etti. Böylece 1967 Protokolüyle, 1951 Cenevre Sözleşmesine getirilen “1951’den önceki olaylar” kısıtlamasının kaldırılması gerekti. Ve zamanla mülteci sorununu yaşayan Avrupa, mültecilere ev sahipliği yapmaya başladı. Avrupa’ya ilk kitlesel göç hareketleri Şili ve Uruguay’daki askeri darbeler neticesinde 1970’lerde Latin Amerika’dan başladı. Daha sonra dünyanın pek çok yerinde, ülkesini terk etmek zorunda kalan insan Avrupa Birliğine sığınmaya çabaladı.
İnsanların Avrupa’ya sığınıyor olması Avrupa Birliğini rahatsız etmeye başladı. Zamanla Avrupa Birliği mültecilerin ülkelerine girmelerini engelleyici tedbirler almaya başladı. Bir zamanlar Avrupa’daki mülteci sorununun çözümüne katkı sağlayan Cenevre Sözleşmesindeki mülteci tanımını kısıtlayıcı girişimlerde bulundular. Avrupa’daki mülteci sorununu çözmek için kurulan BMMYK’nın varlığı artık Avrupa’nın önemsediği bir durum değildi. O yüzden BMMYK’ya yardımcı olmama önemli görünmüyordu. Avrupa Birliği ülkeleri, ülkelerine sığınan insanlara, göçmen, mülteci ayrımı yapmaksızın aynı nezaketsizliği gösterdiler. II. Dünya savaşını yaşamış Avrupa, o zaman yaşananları unutup dünyadaki mülteci sorununa seyirci kalıyor. Belli ki bu durum AB’yi rahatsız etmiyor.
Alman Radyolar Birliği’nden Ulrike Bosse, Avrupa Birliğinin mülteci ve göç yaklaşımını eleştiren yazısında Avrupa’nın aktif bir göç siyasetine ihtiyacı olduğunu belirtmekte ve Avrupa’nın ekonomik işlerlik için göçmenlere ve mültecilere ihtiyacı olduğunu belirtmektedir. Bosse, “Mülteci” sıfatının bir saygınlık tanımlaması olması gerektiğini, bu sıfatın azarlayan, aşağılayan bir tabir olmaması gerektiğini ifade etmektedir.
Evo Morales, İngiliz gazetesi Guardiana yazdığı makalede 2. Dünya Savaşının sonuna kadar milyonlarca Avrupalının açlıktan, ekonomik krizlerden, zulümden, etnik temizlikten, savaştan ya da totaliter rejimlerden kaçarak Amerika kıtasına sığındığını hatırlatıp Avrupanın gittikçe sıkılaşan göç politikalarını yeriyor.
Bir zamanlar dünyanın ibretle izlediği trajediye ev sahipliği yapan Avrupa şimdi bir film seyri gibi dünyadaki mülteci trajedisini izliyor. Avrupa’nın II. Dünya Savaşından sonra birlik olması ve savaşın yarattığı ekonomik tahribatları bertaraf etmesi ve bugün büyük bir güç haline gelmesi çok şaşılacak bir durum değildir. Ancak göçten, zulümden, ölümden en derin acıları yaşamış Avrupa’nın yakın geçmişinde yaşadığı trajediyi unutması ve bugün mülteci sorununa duyarsız kalması inanılması güç bir durumdur. Bugün Avrupa’dan medet uman sığınmacılar, bir zamanlar sığınma arayan Avrupalılarla aynı ruh halini ve çaresizliği yaşıyorlar.
Avrupa’nın sığınma anlayışıyla ilgili aklıma, Uluslararası Af Örgütünün tanıtım filminden bir kare geliyor. Film karesinde ülkesini terk eden ve artık yürümeye bile mecalleri olmayan bir sığınmacı kalabalığı görünüyor. Çaresizliğin yüzlere yansıdığı unutulması zor bir manzara beliriyor kameralara. Ve kameraya yaklaşan bir sığınmacı: “Siz Avrupalılar hayvanlara iyi davranıyorsunuz. Lütfen bize hayvanlarınıza davrandığınız gibi davranın. Biz ölüyoruz” diyor. Mültecilerin çığlığı, Avrupalıların vicdanlarına tesir etmiyor. Mültecilerin, Avrupalılardan hayvanlara reva gördüğü insani yaklaşımı bile görmemesi Avrupa’nın utancıdır. Yakın geçmişinde benzer acıları yaşayan ama şimdi mültecileri aşağılayıcı, ret edici bir tutum sergileyen Avrupa Birliği bu yaklaşımından utanmalı.
Yorum yazabilmek için oturum açmanız gerekir.