DTP’li Kışanak TBMM’ye mültecileri hatırlattı

Dünya Mülteci Günü dolayısıyla gündem dışı konuşma yapan Demokratik Toplum Partisi (DTP) Diyarbakır milletvekili Gültan Kışanak TBMM’ye mültecileri hatırlattı. Bir ilk niteliği taşıyan konuşma büyük önem taşıyor. Yıllardır varlıkları görmezden gelinen İranlı Kürt Mültecilere geniş yer verilen konuşmada Avrupa Birliği süreci ve yaşanan sorunlar hakkında açıklamalar yapıldı. Konuşmanın tam metni için tıklayınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı 23. Dönem 3. Yasama Yılı 109. Birleşim 24/Haziran/2009 Çarşamba 3. / 4. syf.

Gündem dışı üçüncü söz Dünya Mülteciler Günü münasebetiyle söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’a aittir.

Sayın Kışanak, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dört gün önce, yani 20 Haziranda Dünya Mülteciler Günü’ydü. Anneler Günü, Babalar Günü gibi kutlanacak bir gün değil Mülteciler Günü. İnsanların kendi vatanlarında kimliklerinden, düşüncelerinden ötürü esenlik içinde yaşama imkânları kalmadığından yaşamları pahasına yollara düştükleri, en yakın yerde vatanlarındaki şartlar düzelinceye kadar barınmak, yaşamak, kalmak zorunda oldukları bir dönem mültecilik. Zorunlu göçün dramatik hâllerinden biri. İnsanlık bu sorunu en kapsamlı biçimiyle İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşadı ve 1951 Cenevre Sözleşmesi’yle bu soruna çözüm bulunmaya çalışıldı. 1951 öncesinde gelişen olaylarla kendini sınırlayan Cenevre Sözleşmesi, yerinden edilme sorununun devam etmesi nedeniyle 1967 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Protokol’le revize edilmek zorunda kalındı. İnsan haklarına ilişkin her uluslararası belge yerinden edilmiş insanların haklarını geliştirmeyi, hükûmetlerin bu alandaki sorumluluklarını geliştirmeyi öngörür. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin bu alandaki çalışmaları, geliştirilen yeni hukuki araçlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulamaları gelişmeleri desteklemektedir. Bu, insanlık adına umut vericidir.

Mültecilerin tanınması ve sorunlarına çözüm bulunmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği dünyanın çeşitli ülkelerinde faaliyet yürütmektedir. Türkiye de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğiyle iş birliği hâlinde çalışmaktadır.

Türkiye’nin zorunlu göç mağdurlarına karşı sorumluluklarına gelince… Türkiye, gerek Cenevre Sözleşmesi’ni gerekse de 1967 protokolünü ilk imzalayan ülkelerden biridir. Ne var ki bu imzalar coğrafi sınır getirilerek atılmıştır.

Türkiye, yalnızca Avrupa Konseyi ülkelerinden gelen başvurulara mülteci statüsü tanımaktadır. Bu sınırlama dönemin iktidarının kaygılarından kaynaklanmıştır ancak bu kaygıların bugün de devam ettiği görülmektedir.

Türkiye etrafının bir şiddet sarmalıyla çevrili olduğu, ekonomisinin zorlanacağı, komşu ülkelerle ilişkilerinin olumsuz etkileneceği gerekçesiyle coğrafi sınırlama yaklaşımından vazgeçmemektedir.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Ofisinin kayıtlarına göre Türkiye’de 18 bin mülteci bulunmaktadır. Yaklaşık 18 milyon nüfusu olan komşumuz Suriye’de ise 1 milyon 100 bin mülteci bulunmaktadır.

Mülteciler ve göçmenler için komitenin 2009 yılı raporunda Türkiye dünyanın en kötü devletleri arasında sayılmıştır. Türkiye, Avrupa Konseyi ülkelerinden gelen mültecileri kabul edeceğini beyan etmiştir ancak bu konuda da ikircikli davranmaktadır. Örneğin, Çeçenistan uluslararası mevzuatta Avrupa sınırları içerisindedir. Bu nedenle de Çeçenistan’dan gelen kişilere mülteci statüsü verilmesi gerekir. Oysa, ülkemiz, Türkiye’ye gelen Çeçenlere hukuki anlamda ne olduğu belli olmayan bir misafir tanımlamasıyla geçici ikametgâh izni vermiştir. Çeçenler ülkemizde hiçbir sağlık ve sosyal güvenceye sahip değildirler, bazı derneklerin ve belediyelerin insafına terk edilmişlerdir; can güvenlikleri de yoktur, zaman zaman faili meçhul cinayetlere kurban gittiklerini de görmekteyiz.

Türkiye’nin en dramatik yaşadığı mülteci sorunlarından biri de İran’dan Türkiye’ye gelen Kürt göçmenlerdir. Amerika’nın Irak’ı işgal ettiği yıllarda Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Irak Ofisi üçüncü ülkelere mülteci göndermeyi durdurmuştur. Bu nedenle, İran rejim muhaliflerinden oluşan Kürt mülteciler Irak veya İran üzerinden çeşitli yollarda Türkiye’ye gelmiştir.

Türkiye, 7 Kasım 2003 tarihinde İçişleri, Dışişleri Bakanlarının ve Dışişleri Bakanlarının ve Mülteciler Yüksek Komiserliğinin temsilcilerinin katıldığı bir toplantı düzenlemiş; bu toplantıda 2003 yılına kadar Türkiye’ye gelenlere iyi niyet kapsamında ikametgâh izni verileceğine dair bir karar alınmıştır. Ancak, bu karar doğrultusunda, kimi kaynaklara göre 1.210 Kürt mültecinin, iyi niyet göstergesi olarak Van, Hakkâri, Şırnak, Ankara valiliklerinde ikamet izni aldıklarını görüyoruz. Ne yazık ki bu ikamet izni aslında zorunlu bir hapishaneye dönüşmüştür. Türkiye, bu kişilere çalışma izni vermemiş, barınma imkânı sağlamamış, sosyal yardım yapmamış, sağlık güvencesi tanımamış, üçüncü ülkelere de gitmesine izin vermemiştir. Süreç içerisinde, bu kişiler, açlık ve yoksulluk içerisinde ya kendi imkânlarıyla başka ülkelere kaçmanın yollarını aramış, kaçarken de yollarda vurulmuş, yaşamlarını yitirmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kışanak.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

Bugün, ülkemizde bu 1.210 İranlı Kürt mülteciden geriye kaç kişinin kaldığını ve diğerlerinin hangi ülkelere gittiğini ve şu anda hayatta olup olmadıklarını dahi bilmiyoruz.

Mültecilerin, sığınmacıların, zorunlu göç mağdurlarının durumlarına ilişkin açık, anlaşılır, uygulanabilir, kapsayıcı ve evrensel değerlerle uyumlu yasal düzenlemeler yapılması bir zorunluluktur. Sığınma talebinde bulunan kişilerin insanlık onuruna yakışır muamele görmelerinin temel koşullarından biri anlayacakları dilde hizmet alabilmeleridir. Bu insanlara Türkiye’deki hakları konusunda bilgi verilmelidir.

Avrupa Birliği uyum süreciyle Türkiye’de sığınma prosedürü de tartışmaya açılmıştır. Ulusal Program’ın 37’nci faslı, yani adalet, özgürlük ve güvenlik faslı mültecilerin durumunu da içermektedir fakat ülkemizde, uygulamada süregeldiği gibi adalet ve özgürlük güvenliğe feda edilmiştir. Türkiye, 2003’ten 2004 Aralık ayına kadar devam eden süreç sonrasında, iltica ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

…göç alanındaki Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Eylem Planı’nı hazırlamıştır. Birçok sıkıntıyı, kaygıyı ve yapılması gerekenleri ortaya koyan bu eylem planı, beş yıl sonra söylemden ibaret kalmıştır. Bugün, aradan geçen beş yıla rağmen bu konuda tek bir adım atıldığını dahi görmüyoruz. Şu anda Türkiye’de kaç mülteci var, kaç sığınmacı var, hangi koşullarda, nerede barınıyorlar, bu konuda bile sağlıklı bilgi mevcut değildir. Bu bir insanlık sorunudur. Türkiye’nin de bu konudaki sorumluluklarını üstlenmesi ve insanca bir yaşama katkı sunması gerekiyor.

Hepinize teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kışanak.

Kaynak:

http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_sd.birlesim_baslangic?P4=20445&P5=H&page1=3&page2=3&web_user_id=6857448

Read Previous

Mültecilere istatistiklerden bakmak

Read Next

Haziran ayı iltica verileri: 2215 gözaltı, 651 sınır dışı