Afganistan

Afganistan Asya’nın merkezinde yer alan yaklaşık 25 milyon nüfuslu bir ülkedir. Afganistan, batı sınırını İran, doğu ve güney sınırını Pakistan ve kuzey sınırını Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan’la paylaşmaktadır. Afganistan’ın Çin’le 76 kilometrelik sınırı vardır. 1973’te Şah Mohammed Zahir monarşisinin çökmesinden beri ülkede sivil mücadeleler görülmektedir. O zamandan beri kalıcı olmayan hükümetler barışı getirmeyi ve güvenliği sağlamayı başaramamıştır. Kurulan hükümetler bir etnik grubun tarafını tuttukları için kuralları etnik sorunları beraberinde getirmiştir. Geçen 25 yıl boyunca 5 milyonun üzerinde Afganlı, komşu ülke İran ve Pakistan’a kaçmış ve 1 milyondan fazla insan ülke içerisinde yer değiştirmiştir. Ülkeyi terk eden mültecilerin bazılarının Afganistan’a geri dönmesine karşın yarısından fazlası hala ülke dışındadır.

Afganistan 1747 yılında bağımsızlığını kazanmış Asya’nın merkezinde bulunan en eski ülkelerden biridir. Afganistan’ın engebeli coğrafyası ve etnik çeşitliliği ülke tarihinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Farsça anlamı “Hint Katili” anlamına gelen Hindi Kuş dağları ülkeyi doğudan batıya bölmektedir.

Afganistan’da birkaç etnik, dil, din ve radikal grup bulunmaktadır. En büyük etnik grup, nüfusun %40’ını oluşturan Peştun’lardır. Nüfusun geri kalanının %25’ini Tacikler, %20’sini Hazaralar ve % 6’sını Özbekler oluşturmaktadır. Farsça konuşanlar doğu ve merkez bölgede yaşamaktadır. Merkez Asya Türk dillerinin konuşulduğu bölge ülkenin kuzeyidir. Etnik rekabetler, kabile, mezhep rekabetleri ve bazen şiddet, Afgan politikasına ve sosyal hayatına ülkenin kuruluşundan beri egemen olmuştur.

Bütün Afganistan şahları veya kralları, Taliban liderleri ve Rusya’ya karşı 1980’lerde verilen bağımsızlık mücadelesinin liderliğini yapanların çoğu Peştun’dur. Peştun’ların Afgan toplumundaki egemenliği en büyük etnik grup olmalarından ötürüdür. Peştun’ların kabile hiyerarşisi erkek egemenliğine dayanır. Benzer kabile ve klan ilişkilerine sahip olmayan pek çok diğer etnik grup izole köylerde geçimlerini çiftçilikle sağlamaktadırlar. Peştun kabile kültürü cesaret, intikam, adalet ve milliyetçilik anlayışına dayanır. Peştun anlayışında kadınlar erkeklerin malı olarak değerlendirilir ve kadının korunması ve iffeti erkek onuruyla ilişkilendirilir.

Tacikler çoğunlukla Hindi Kuş’un kuzey yamaçlarında kalmaktadırlar. Ruslara karşı verilen gerilla savaşında yer alan Tacikler şuan Taliban’a karşı mücadele vermektedir. Tacikler, Peştun gruplarla değişik tarihlerde işbirliği yaparak Kabil merkezli Peştun egemenliğindeki hükümeti kabul etti. Bununla beraber Tacikler ve Peştunlar arasında büyük düşmanlıklar bulunmaktadır.

Özbek ve Tacik kültürü birbirine benzemekte fakat iki grup farklı dilleri konuşmaktadır.

Hazaralar dağların merkezinde yaşamaktadırlar. Farsça’nın bir diyalektiği olan Hazariyi konuşan ve Şii olan Hazaralar Pers İmparatorluğunun bir parçasıydılar. Hazaralar inanışları yüzünden Afganistan’da baskı ve zulüm altında olan bir azınlıktır.

Afganistan tarihine uluslararası savaşlar ve iç çatışmalar damgasını vurmuş olmasına rağmen Afganistan 1973 yılına kadar birlik ve huzur içinde bir ülkeydi. 1973’te Mohammed Davut Han’ın (Şah Mohammed Zahir’in kuzeni) monarşiyi yıkıp ulusal cumhuriyeti kurmasıyla bu dönem son buldu. Davut Han hükümetinin 1973’teki yükselişi savaş sonrası dönemin sağlamlığının bitişi ve 30 yıllık şiddet döneminin başlangıcı oldu. Cumhuriyet 5 yıl yaşadı.

1978’de Afganistan’da özellikle kabile liderleri ve Müslüman din adamları tarafından ideolojisi hoş karşılanmayan küçük Marksist bir grup gücü yakaladı. Pek çok silahlı direniş yerel liderlerin Marksist anlayışın toprak reformu ve kadını özgür kılma isteklerini ret etmesi nedeniyle patlak verdi. 1979’da Afganistan’ın çoğu isyanlara açık ve Marksist hükümet yakın bir zamanda çökecek durumda görünüyordu. 1979 Kasım Ayının son günlerinde Sovyet Ordusu Marksist hükümeti desteklemek için Afganistan’a girdi. Böylece Afganistan’da yabancı işgaline karşı isyan patlak verdi. 1980’den 1989’a kadar Afganistan, Sovyet Ordusuna karşı ülke genelinde direndi. Direniş, Pakistan temelli radikal İslami örgütler tarafından İslami ulusların, batının ve Amerika’nın mali desteğiyle yürütüldü.

Bu dönemde Pakistan ve İran’a kaçan 5 milyondan fazla Afganlı dönemin, en büyük mülteci nüfusunu oluşturdu. 1 milyondan fazla erkek savaş döneminde öldürüldü. Bu büyük bir dul kadın ve kadın ev reisi nüfusu yarattı.

1992’de Marksist hükümet düştüğünde İslami direniş grupları Kabil ve diğer büyük kentlere yayıldılar. Kabil’de ulusal hükümet yaratmaya yeltenen gruplar arasında işlemez bir antlaşma kabul edildi. Afganistan bir yıllığına ilerici ama etkisiz uzlaşıcı başkan Şeyh Mujodidi tarafından yönetildi. 1993’te yönetime getirilen Tacik asıllı Prof. Burhanettin Rabani, Taliban’ın 1996’da yönetimi elinden almasına kadar ülkeyi idare etti. Yerel milis güçleri Kabil dışında Afganistan’ın çoğunu etnik ve kabile ayrılığı temelinde özel tımarlara ayırdılar. Böylece Sovyetlere karşı savaşan milisler birbirlerine karşı savaşmaya başladı. Peştunlar Kabil’i güneyden tehdit ettiler; Hazaralar Kabil’in üniversite bölgesini de içeren bölgesini hakimiyetine aldı; Kabil, kuzeydeki Özbek grupları tarafından defalarca bombalandı. Ülke böylece yeniden mezhepsel çatışmalara saplandı.

1992’de İran ve Pakistan’daki mülteciler Afganistan’a dönmeye başlamıştı. Bu dönemde hem İran hem Pakistan savaşın bittiğini iddia ederek mültecilere ciddi baskılar uygulayarak mültecileri Afganistan’a dönmeye zorladı. Pakistan’daki hükümet değişikliğiyle ülkedeki mülteciler üzerinde baskılar artırılarak mülteci kampları kapatılıp mülteciler Afganistan’a dönmeye zorlandı ve birkaç kez sınır sığınmacılara kapatıldı. Fakat savaşın Afganistan’da yeniden patlak vermesi üzerine Afganistan’a dönüş çoğunlukla başarısız oldu; ülkeye dönmeye çalışanların çoğu ayrılmaya zorlandı. Şiddetin artmasıyla 1990’ların ortalarında ülke içerisinde yerinden edilenlerin sayısı arttı. Yardım örgütleri yerinden edilenler için Celalabat bölgesinde birkaç kamp açtı. Diğer kamplar Mezarı Şerif’in etrafında ve Herat’ta İran sınırı yakınında açıldı. Bu kamplar 400 binin üzerinde yerinden edilene ev sahipliği yaptı. Bu politik kaos dışında yeni ve tam muhafazakar İslami hareket ülke kontrolünde iddia sahibi olmaya başladı. Taliban olarak bilinen bir grup medrese hocası ve öğrencisi tarafından güney şehri Kandahar ve çevre illeri Ekim 1994 itibariyle ele geçirildi. Taliban kelime anlamıyla dindar öğrenciler anlamı taşımaktadır.

Taliban, Afganistan’a yeni bir islami hareket öneriyor görünmekle beraber o dönem İslami bir ülke için mücadele etmiyor görünümündeydi. Fakat üzerinde durmadıkları amaçlar Afganistan’ı Peştun kurallarına döndürmekti. Liderlerinin çoğunluğu Peştun olan Talibanlar, Pakistan hükümetindeki Peştun liderler tarafından desteklendi. Başlarda Peştun olmayan pek çok bölge Taliban hareketine karşı durdu. Ancak 1998 itibariyle Taliban, Afganistan’ın büyük kısmının Kabil’in ve hükümetin kontrolünü ele geçirdi. Taliban’ın kullandığı şiddetle binlerce savaşcı ve sivil öldürüldü. Taliban’ın ülke egemenliğini ele geçirmesiyle 70 bin insan Taliban kuralları altında yaşamak yerine ülkeyi terk etti. 2000’nin sonlarına doğru sadece kuzey ve güney dağlarında küçük bölgeler Taliban kontrolünün dışında kaldı.

Yukardaki bilgiler 2001 yılında basılan “Caught Between Borders Response Strategies of The Internally Displaced” adlı kitaptan alınmıştır.

2001 yılının sonuna dek ülkenin yüzde 90’ını elinde tutmasına rağmen Taliban sadece üç ülke tarafından resmi hükümet olarak tanınıyordu. Bu ülkeler Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri idi. Taliban’ın uluslararası toplumla arasını iyice açan kritik gelişmeler ise 2001’de yaşandı.

Beyaz Saray yönetiminin, New York ve Washington’u hedef alan 11 Eylül saldırıları ile 1998 yılında Kenya ve Tanzanya’daki elçiliklerine yönelik bombalı eylemlerin başlıca sorumlusu olarak gördüğü El Kaide lideri Usame Bin Ladin, Afganistan topraklarında yaşıyordu. Taliban lideri Molla Ömer’in Usame Bin Ladin’i iadeye yanaşmaması ardından ABD, 2001 Ekim ayında Afganistan’a karşı hava saldırılarına girişti. Bundan güç alan muhalif Kuzey İttifakı’nın harekete geçmesi sonunda Taliban yönetimi son buldu. O zamandan bu yana ülkede çok sayıda ABD askeri ile NATO bünyesinde faaliyet gösteren çok uluslu güç bulunuyor. Taliban sonrası döneme, yerel komutanlar arasındaki iktidar ve toprak kavgaları damga vuruyor. Kabil’de kurulan geçici yönetim şu ana kadar başkent dışında etkin bir idare kurabilmiş değil. Ülke ekonomisinin yüzde 60’ı da tüm çabalara rağmen hala afyon ticaretine dayanıyor. Eroin’in hammaddesi olan afyon üretiminin önüne geçmek için yürütülen uluslararası kampanyalar çiftçileri haşhaş ekiminden vazgeçirmeye yeterli olmadı. Hatta Taliban’ın devrilmesinden bu yana, üretim artışta. Uluslararası kurumlar ve hükümetler uyuşturucu ticaretinin Taliban’ın isyan hareketine mali kaynak sağlamakta önemli bir unsur haline geldiğini söylüyorlar1.

Uluslararası Af Örgütü 2007 raporunda Afganistan’la ilgili şu bilgilere yer vermektedir: Hükümet ve uluslararası ortakları yıl boyunca güvenliği sağlayamadı ve politik belirsiz havanın yükselmesini engelleyemedi. En azından bin sivil öldürüldü. Zayıf yönetim, yerel komutanların gücü ve narkotiğin etkileri insan haklarını ve kanunları zayıflatmaktadır. Devletin güvenlik organları, insan hakları ihlallerini cezasız bırakmaktadır. Güvenlik birimleriyle, kanunların uygulanmasıyla ve yargıyla ilgili çok az reform yapıldı. Kadınlar şiddetle karşılaşmaya devam etti. İnsan hakları savunucuları, kadınlar dahil, hedef alındı ve öldürüldü. İnsan hakları istismarına karşı ve adalet için konuşmak gittikçe tehlikeli olmaya başlamaktadır2.

Yararlanılan Kaynaklar

“Caught Between Borders Response Strategies of The Internally Displaced” Edited by Marc Vincent and Birgitte Refslund Sorensen, Pluto Press,

1http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2004/01/040112_afganistan_rehber.shtml Erişim: 10.11.2007

2Uluslararası Af Örgütü 2007 Raporu http://thereport.amnesty.org/eng/Regions/Asia-Pacific/Afghanistan Erişim: 26.09.2007

Read Previous

İran İslam Cumhuriyeti

Read Next

Hukuki Metinler