Abshir Somali’den Kenya, Uganda, Sudan ve Libya üzerinden çölleri, denizleri geçerek Malta’ya vardığında yakalandı, tutuklandı, şimdi serbest, yolları güzelleştirme işinde çalışıyor; karısını ve çocuklarını yanına alma hayalleri kuruyor.
Abshir Abdala Muhamed Somali’nin Hint okyanusu kıyısındaki liman şehri Kismayo’da biyoloji öğretmeniydi. 32 yaşında, evli ve dört yaşında ikiz oğulları var.
Neredeyse bir yıldır Malta’da olan Abshir son dört aydır da Malta yollarını ağaçlar, bitkiler, bodur ağaçlar ve saksı çiçekleri ile güzelleştirmek için kurulan kamu-özel ortaklığı Çevre Peyzajı Konsorsiyumu’nda çalışıyor.
Abshir’in “insani koruma” veya “mülteci statüsü” belgeli 600 kadar diğer Sahraaltı Afrikalı göçmenle birlikte barındığı Marsa Açık Merkezi’nde kapılar dışında güzelleştirme izine rastlanmıyor. Merkezin yakındaki hendekten akan su da kokmak üzere.
Eskiden bir okul olan bina tutukevinden salındıktan sonra evsiz durumuna düşen göçmenler için barınak haline dönüştürüldü.
Merkezin bir yanı gemi onarım tersanesi, bir yanı da köhne bir sanayi bölgesi. Buranın gece ortaya çıkan bazı tipler, seks işçileri ve uyuşturucu bağımlıları nedeniyle her zaman kötü bir şöhreti oldu.
İnsan hakları savunucuları böylesi bir bölgede bir merkez açmakla bir getto oluşturmanın aynı anlama geleceğine, grubun entegrasyonunu teşvik etmektense tecrit riskini artıracağına işaret etmişlerdi.
Sabit iş mutluluğu
Abshir merkezdeki zor yaşam koşullarından şikayetçi değil. Sabit bir iş bulduğu ve geride bıraktığı eşi ve çocuklarına para gönderebildiği için mutlu.
“Yerine getirmem gereken sorumluluklarım var… Burada kalıp bir şeyler yapabilmek istiyorum… Belki Malta hükümeti ilerde bizlere biraz daha eli açık davranacak.”
En büyük hayali ailesi ile yeniden biraraya gelmek; başka bir ülkeye yerleşebilme hakkı kazanmak.
Büyük Britanya, Fransa, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkeler, periyodik olarak Malta’dan göçmen grupları alarak yeni bir hayata başlamaları için fırsat veriyor.
Abshir gibi Avrupa’ya ulaşabilen göçmenler için gelecek umut verici görünüyor. Uzun ve çok riskli yolculuğu tamamlamayı başaramayanlar, ya yolda hayatlarını kaybettiler, ya da Libya ve çevresindeki çöllerde mahsur kaldılar.
Abshir’in hikayesi
Kıyıya varmayı başaranların hepsinin, “yolculuk” ile ilgili korkunç anıları var. Ve Abshir’in hikayesi de, tüm göçmenlerin anlattıkları kadar korkunç, trajik ve üzücü.
Abshir yaşadığı şehirden otobüsle ayrıldı. Kenya ve Uganda üzerinden Güney Sudan’daki Juba’ya doğru yola çıktı.
İşte gerçek mücadele bölgenin Sudan Halk Kurtuluş Ordusu’nca (SPLA) kontrol ediliyor olması nedeniyle Juba’da başladı.
Juba’da tanıştığı Farah’la yolculuk arkadaşı oldu. Hava yoluyla Hartum’a vardı. Birkaç gün sonra da, Sahra çölü üzerinden Avrupa’ya yolculuğunu organize edecek insanlarla temasa geçti.
Kaçakçı istismarı
Abshir, Hartum’u geride bırakarak Libya sınırına doğru ilerlerken, yolculuğun “riskli, telaşlı ve çok tehlikeli” bir hal aldığını söylüyor.
Yolculuğu organize edenler, tüm göçmenleri kamyonetlere tıkıştırdılar. Her birkaç saatte bir buluşup birbirlerini kontrol etmenin dışında, ayrı gruplar halinde hareket ettiler.
Abshir çöle vardıklarında kaçakçı istismarının başladığını anlatıyor. Göçmenlerden, Libya’ya gidebilmeleri için 50 dolar istendi, birçoğu dövüldü, taciz edildi veya sahip oldukları çok az eşyaları çalındı.
Bir kamyonetin üzeri açık kasasında yolculuk etmek bazıları için dayanılmaz oldu. Birçoğu, güneş çarpması, açlık ve susuzluk nedeniyle yolda rahatsızlandı.
Farah’ı kaybediyor
Yolculuğun ikinci gününden sonra, Farah aklını kaybetmeye başladı ve yaşadığı sarsıntılar hem göçmenler hem de kaçakçıklar arasında gerilime neden oldu.
Kaçakçılar, hasta adamı öylece kumlara atmayı düşünmeye başladılar, ama Abshir, arkadaşını, ertesi gün hayatını kaybedene kadar korudu. Abshir kaçakçıları, arkadaşını saygın, insani bir şekilde gömmeye ikna edebildiği için kendisiyle gurur duyuyor.
Yolculuk ilerledikçe, grup diğer kaçakçı gruplarla buluşmaya devam etti ve Abshir’e göre çoğunlukla Eritreli ve Somalili olan transit haldeki insan sayısı 100’ü aştı.
“Bize keçiymişiz gibi davrandılar… sanki hayvan taşıyorlardı,” diye tekrarlıyor Abshir.
Beş gün açık havada uyuduktan ve hava koşullarından hiçbir korunak olmaksızın yolculuk ettikten sonra, bir römork getirildi ve hepsine biraz su verildi.
Affetmez çöl koşullarındaki yolculuklarının beşinci gününde, Libya Sahrası’ndaki bir çiftlik evine getirildiler. Eğer isterlerse duş alıp kıyafetlerini değiştirebilecekleri söylendi.
750 dolar transfer
Daha sonra, akşam saatlerinde ise, Abshir’in “patron” ve muhasebeci olarak tanımladığı iki adam bir konuşma yaptı. Ellerine bir cep telefonu verilerek, evi arayıp akrabalarına güvende olduklarını söylemeleri ve Papikar Bilal Muhammed adına, para transfer şirketi Current Express üzerinden 750 dolar transfer etmelerini istemeleri söylendi.
Eğer kaçakçıların taleplerine tam tamına uymazlarsa göçmenlerin başı belaya girer.
Abshir’in eşi kendisinden isteneni yaptı ve üç günlük bir beklemenin ardından, 20 diğer adamla birlikte yüzükoyun bir kamyonetin arkasına istiflendiler ve birbirinin üzerine yığılmış halde saatlerce çölde yolculuk ettiler.
Kimisi birbirinin üzerine çiş yaparken, diğerleri kustu, ve bazıları da havasızlıktan bayıldı.
Trablus’a vardıklarında, kaçakçıların Somali elçiliği olduğunu söyledikleri bir villada Libya göç polisinden uzakta Libya’daki son güvenli varış noktalarına götürülmeleri için üçüncü kişilerle temasa geçildi.
Libya’da birkaç ay
Abshir, Libya’da birkaç ay kaldı. İşin az olmadığını, ancak Libyalıların Somalili ve siyah göçmenlere çok sert davrandığını anlatıyor.
Sürekli olarak, “güzel büyük arabaları ve villaları olan çok zengin insanların istismarına uğradıklarını ve ellerinde ne varsa çalındığını anlatıyor.
“Libyalılara ‘gib dinar’ [bana dinar ver] derdik, çünkü hepsi, sırf nispet olsun diye Somalililerden para isterdi… Gerçekten hiçbir insanlıkları veya eğitimleri yok.”
Ve Malta’da
25 Haziran 2009’da, Abshir 1000 dolara bir gemide yer bulmayı başardı. Gemide 14 Somalili ve 30 Batı Afrikalı vardı. Malta Silahlı Kuvvetleri tarafından yolları kesilip içeriye götürüldüler.
Tutukevindeki nispeten kısa (üç ay) kalış süresinde Malta’yı öğrenmeye başladı. Bağımsız bir ada devleti olduğunu ve gerçekte ne kadar küçük olduğunu…
Abshir geleceğe umutla bakıyor, Malta ve Maltalılar ile ilgili tecrübesi de genel olarak olumlu.
Esas önceliği neredeyse her gün temas etmeye çalıştığı iki çocuğu olduğunu belirtiyor: “Onların hayatlarında var olmak istiyorum. Ben onların babasıyım, sorumluluklarım var.”
Abshir, hala açık merkezde yaşıyor olmasına ve çok az eşyası olmasına rağmen Malta toplumuna entegre olmayı başardı.
Sivil örgütlerden göçmenlere destek
Son yıllarda birçok Maltalı kurum göçmenlere destek sağlamaya çalışıyor.
En aktif olanlar arasında Jesuit Mülteci Hizmeti (JRS) gibi dini gruplar var. Ama bu yakında, göçmenlere daha iyi entegre olmaları konusunda yardımcı olma işini üstlenen öğrenci dernekleri ve organize gençler gruplarının sayısı artıyor.
Sliema’da bir merkez kuran ve kendilerine “Farklılıklarıyla Birlikte Dostluk Örgütü” (Organisation for friendship in diversity) adını veren grupla buluşuyorum.
Ana hedeflerinin, sadece göçmenlerle ilgili konulara odaklanmak değil, genel olarak farklılığa ve eşitliğe önayak olmak olduğunu söylüyorlar ve faaliyetlerini eşitlik ve eğitimin değerleri üzerine kuruyorlar.
Vermeye çalıştıkları önemli bir mesaj, hepimizin, kültürel, sosyal ve dinsel farklılıklarımızı anlayabileceğimiz ve takdir edebileceğimiz ortak bir zemin bulmamız gerektiği.
* Gilbert Calleja’nın metnini Esra Aygın Yalgın İngilizceden Türkçeye çevirdi; fotoğraflar da Gilbert Calleja’ya ait.(Haziran 2010)
Yorum yazabilmek için oturum açmanız gerekir.