Zakira Hekmat Frotan yazdı:
Afganistanlı bir mültecinin İran’dan Avrupa’ya “kaçak” yolculuğu
Belki siz evinizde rahat oturup ve bu hikayeye saçma diyebilirsiniz, neden gidiyorsunuz diye sorabilirsiniz ama savaş her şeyi berbat eder. Mecbur kalınca bir defa yaşamak için bin defa ölmeye hazır olursunuz.
Afganistanlı bir mülteciyim. İran’da doğdum ve büyüdüm ama İran’daki sorunlarımdan bahsetmek istemiyorum. Sadece güvenli ve özgürce yaşayabilmek için mecburen Türkiye’ye geldiğimi söylemek istiyorum. İran ve Afganistan’da benim için yer yoktu, kendi ülkemde bile yerim yok anlatabiliyor muyum, çünkü can güvenliğim yok ve olmaması gereken olayların hepsi orada yaşanıyor.
Sizler için İran’dan Avrupa’ya gördüklerimi, yaşadıklarımı anlatmak istiyorum
Bir tanıdığım Türkiye’ye gitmişti, tabiki kaçak yoldan. O kişiyi buldum ve ondan yol hakkında bilgi aldıktan sonra kaçakçının numarasını aldım. Ertesi gün İran başkenti Tahran’a geldik, Azadi meydanından özel araba ile bizi sınır şehri Urmiye’ye getirdi.
Türkiye sınırı
Duygularımı anlamakta zorlanıyorum çünkü nereye ve kime gittiğim belli değildi. Ne olur diye çok merak ediyordum, bir yandan da yaşadığım yeri ve tanıdıklarımı özlemeye başlamıştım. Her neyse, kaçakçı bizi bir eve götürdü, yarım saat geçtikten sonra tekrar geldi ve “bu gece Türkiye- İran sınırını geçeceğiz” dedi. Biz hem heyecanlı hem de korku içindeydik, gece yarısı saat tam 24:00 te sınır kapısındaydık, yaklaşık 1000 – 1500 kişi sınırı geçmek için bekliyordu, sınır kapısında bir görevli vardı o kişileri tek tek sayıp sınır kapısından geçmesine izin veriyordu. O gece kaçakçı ve sınırdaki kişiler arasında bir anlaşma gerçekleşmişti, kapı açılacak ve her kişi için bir miktar para alınacaktı. O yüzden biz şanslı kişilerdendik, fazla para vererek sınırı rahat geçtik. Her kes bizim gibi değil çünkü kaçak yollar paraya göre değerlendirilir, eğer kaçakçıya fazla para verirsen kaçakçı seni rahat yollardan getirir.
Dil bilmiyorduk ve her şey yeniydi, yeni doğmuş bir çocuk gibiydim
Kaçakçılar büyük bir gruptur. Biz Türkiye’ye geldikten sonra Ankara’ya gitmemiz için araba ve biletlerimiz hazırlanmıştı. Ankara’ya giderken bir sürü olay oldu. 16 kişilik bir arabada 25 ten fazla kişi bindirilmiş ve polisin görmediği yollardan gidiyorduk. O yüzden bir kere nerdeyse büyük bir dereye girecektik ama yine de sağ bir şekilde Ankara’ya geldik. Dil bilmiyorduk ve her şey yeniydi, yeni doğmuş bir çocuk gibiydim çünkü konuşamazdım. Biraz İngilizcem vardı onu kullanarak BMMYK’yı buldum ve kayıt yaptırdım.
Uydu kent ve hayal kırıklığı;
Uydu kente gitmem gerekiyordu ve gittim. O günleri hatırlıyorum, kendimi çok mutlu hissediyordum. Türkiye’yi kaçakçıların tarif ettiği gibi sanıyordum, kötü günleri geride bıraktığımı düşünmüştüm. Halbuki kötü günlerim başlamıştı ve ben farkında değildim. Uydu kentte her şeyi kendimce hal etmem lazımdı. Ev ve eşyaları temin etmeliydim. Bir iş buldum ve günlük 10 saatten fazla çalışmak zorunda kaldım. Ben Türkiye’yi okumak ve spor dalında kendimi geliştirmek için seçmiştim ama hiç biri gerçekleşmedi. Duyduğum her şey yalandı ve hayat daha da zorlaşmıştı. Etrafımdaki mültecilerle tanıştım, Türkiye’ye 2005 yılında gelen ve hala bekleyenleri gördüm, hayal kırıklığı yaşamaya başladım. 2012 yılında gelmiştim ve gün geçtikçe durumumuz daha da kötüleşiyordu. BMMYK Afgan mültecilerin dosyalarını askıya alıp hiç kimseyle görüşme yapmıyordu.
Mültecilik hayatı
Türkiye benim için kabus gibi olmuştu, hatta bazen intihar etmeyi bile düşündüm
Halkın tavırlarından, davranışlarından tutun da iş yerindeki hak ihlallerine kadar her şey üstüme üstüme geliyordu. Yavaş yavaş insan olmamı unutmuş gibi olurdum, iş yerinde bana bir köle gibi davranılıyordu. O yüzden Türkiye benim için kabus gibi olmuştu, hatta bazen intihar etmeyi bile düşündüm. Hedeflerime ulaşamamıştım hatta onlardan çok çok uzaklaşmıştım ve daha da uzaklaşacaktım. Suriye savaşından sonra çok sayıda Suriyeli Türkiye’ye geldi, böylece artık iş ve ev bulmakta zorlanıyordum. O yüzden Türkiye’yi terk etmeye karar verdim, kolay bir iş değil tabiki çok zor; kaçak yolda başına her şey gelebilir hatta kaçakçı seni satıp parasını tekrar alabilir ve sen hiç bir şey yapamazsın. Çok düşünmüştüm ama yapabileceğim tek şey Avrupa’ya geçmekti.
Zor bir karar
Avrupa’ya gitmek için iki seçeneğim vardı ya Bulgaristan sınırından yürümek veya denizi geçerek Yunanistan’a ulaşmak. Her iki yol için ölüm tehlikesini kulak arkası etmen gerekir. Bulgaristan sınırının zorlukları çoktur, 3 ay önce bir kaç Afganistanlı ailenin yolunu hırsızlar kesmişti; kadınlara tecavüze kalkışmış, o yüzden çatışma sırasında tren gelmiş ama kimse zil sesini duymamış 16 kişi tren altına hayatını kaybetmişti.
Bu yolda organ kaçakçıları ve fuhuş şebekeleri da yaygın olarak geziyorlar. Bulgaristan’da polise yakalanırsan bitmiş olursun çünkü davranışları insanlık dışı. İnsanlara saygıdan dolayı onları burada anlatmak istemiyorum ama aklınıza gelebilecek her türlü şeyi yapabilirler.
İki yolu kıyaslayarak ben Yunanistan’ı seçtim, İstanbul’a gittim. Sahile ulaşmak için polisten tutun yakalanmamak için çok hızlı giden 50 kişinin bindirildiği 10 kişilik güvensiz arabalara birçok tehlikeyi aşmak gerekiyordu.
Başarısız yolculuklar;
“Bu oyun ölüm ile oynamaktı ama kaçmak için başka yolum yoktu”
Tabi bu oyun ölüm ile oynamaktı ama kaçmak için başka yolum yoktu. Sınırı geçmeye çabalarken iki defa yakalandık ve her defasına fazlaca zararımız oldu. Birincisinde Yunanistan’a 10 dakika kalmıştı ama Yunanistan sahil güvenliğine yakalandık, teknemizi silahla patlattılar. Biz suların üzerinde ölüm ile savaşıyorduk, sahil güvenlik bizi sudan kurtardı ama üzerimizi ararken değerli eşyalarımızı, para, telefon ve ne varsa hepsini hırsız gibi aldılar. O gece 4000 Euroyu bizden zorla çaldılar. Ama biz o parayı sadaka olarak değerlendirdik. Çünkü o gece deniz çok sinirliydi, fırtınalıydı ve rüzgar son derece hızlı esiyordu, fırtına bizi 2 metre havaya kaldırıp tekrar suların üzerine bırakıyordu. Öte yandan kaçakçılar en kötü, ucuz ve eski tekneleri mültecilere verir, o gece teknemizin motoru da bozulmuştu yani batmaktan başka çare yoktu, eğer bunlar sahil güvenlik gelmeseydi belki hepimiz boğularak ölürdük o zaman o parayı başka biri üzerimizden alırdı.
Şimdi size yazarken olduğu gibi o gece de tüylerim diken diken olmuştu, sonunda iki defa başarısız olduktan sonra tekrar yola çıktık, akşam saat 8:00 de Türkiye sahilini terk ettik ama yolu kaybetmiştik, Yunanistan yerine okyanusa gidecektik. En son adanın lambasını gördük ve o tarafa gitmeye başladık. Sabah saat 4:00 gibi botumuz bir kayalığa çarptı ve hemen patladı. Aramızda çocuk ve kadınlar da vardı, zor bir şekilde kendimizi kayalık dağa çıktık. Şimdi bile o çocuk ve kadınların o dağa nasıl çıktılar diye merak ediyorum. Neyse en son Yunanistan toprağı, Mitilini adasına geldik.
Yunanistan’da normal insandan daha fazla kaçakçı var, kime güvenebiliriz ki!
İki gece adadaydık sonra Atan şehrine gittik ve polise kayıt olduk. Otuz gün içerisinde Yunanistan’ı terk etmemiz gerekiyordu. Bir yandan Avrupa’ya kaçak gitmek de zorlaşmıştı, kara yoldan kamyonlar ile gitmemiz gerekiyordu, diğer taraftan Araplar çok fazla para karşılığında rahatça geçiyorlardı o yüzden kaçakçılar da fiyatı çok yükseltmişti, Her kişinin cebinde en az 2- 3000 Euro olması gerekiyordu. Yunanistan’da normal insandan daha fazla kaçakçı var, kime güvenebiliriz ki! Her türlü kaçakçı var orada o yüzden çocuklar ve aileler için yolun tehlikeleri daha fazla.
Yunanistan’da yaşamak çok zor, ne kadar durursan o kadar batarsın. Ayrıca eğer polise yakalanırsan 18 aylık kamplara veya hapishanelere götürüyorlar. Kadınları değil ama 18 yaş altı yada üstü fark etmez bütün erkekleri götürürler. Parasız ve çok zor bir şekilde bir kaç ayı Atan şehrinde geçirdim, geceleri korkudan ve açlıktan uyuyamıyordum, insan ve organ kaçakçılardan korkuyordum, polisten korkuyordum çünkü hep sokaklarda ve parklarda yatmak zorundaydım. Şu an isteğim bir ülkedeyim ve her türlü haktan yararlanabiliyorum, mutluyum.
Bu yorucu ve korku dolu yolculukta çok şey gördüm ve öğrendim, ölümle omuz omuza geziyordum. Çok fazla kişi ile yoldaş oldum, her birinin hayatı acı doluydu, çoğu kişi ailesini kaybetmişti, gözünün önünde trenin altında ölenden tutun da denizlerde boğulanlara kadar. Bazı kadınları gördüm bir lokma ekmek için kendilerini satmak zorunda kalmıştı veya kaçakçılar tarafından zorla tecavüz edilmişti ama ağlamaktan başka yapabilecekleri bir şey yoktu. Çocukları veya insanları kaçırıyor sonra ailesinden fazlaca para karşılığında serbest bırakıyorlardı. Çok fazla kadın ve çocuğun kayıp olduğunu anlatıyorlardı.
Belki siz evinizde rahat oturup ve bu hikayeye saçma diyebilirsiniz, neden gidiyorsunuz diye sorabilirsiniz ama savaş her şeyi berbat eder. Mecbur kalınca bir defa yaşamak için bin defa ölmeye hazır olursunuz.
Neden benim gibi diğer Afgan mültecilere BMMYK ayrımcılık yapıyor?
Türkiye’de bulunduğum süre içerisinde birçok kurum ve mülteciler için çalışan kişiyle tanıştım ama şimdiye kadar tatmin edici bir cevap alamadım. Neden benim gibi diğer Afgan mültecilere BMMYK ayrımcılık yapıyor? Afgan mültecilere ayrımcılık yapılıp dosyaları askıya alındı. Üç yıldır BMMYK tarafından bizim için hiç bir işlem yapılmıyor. Fazlaca intihar haberi duydum ve şahit oldum ama maalesef üst makamlardan duyan ve gören biri olmadı. Afgan mültecilere hiç bir kurum ve kuruluş yardım etmiyor, çalışma izinleri yok ve mazlum bir grup olarak tamamen unutulmuş durumdalar. Budur insanlık….
Göç eski zamanlardan kalmadır. İstekli veya isteksiz her yerde ırkçılık ve ön yargılı davranma vardır ama Türkiye’yi unutamam, oradaki iyi ve kötü günlerimi, arkadaşlarımı, BMMYK’nın ayrımcılığını, politik davranmasını, hayırsever kurumların ayrımcılık yapmasını ve çok iyi komşularımı hiç bir zaman unutmam.
Bu yazı 2012 yılında Türkiye’ye gelen ve BMMYK’nın Afgan mültecilerin başka ülkelere yerleştirmelerini yapmaması üzerine yakın bir zamanda kaçak yollardan Avrupa’ya ulaşan Afganistanlı bir mülteci tarafından yazılmıştır.
Yorum yazabilmek için oturum açmanız gerekir.