Türkiye’de Sığınmacıların Yaşadıkları Sorunlar: Van İli Örneği

Dünyanın her yerinde insanlar yüzyıllar boyunca ülkelerini farklı nedenlerle terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu nedenler insanların, ülkelerinde zalimane toplumsal, siyasal vb. baskılara maruz bırakılması şeklinde belirmektedir. Bu tür sorunların artarak devam etmesi ile beraber mültecilik sorunu günümüze kadar varlığını sürdüre gelmiştir. Özellikle modern dünya ve ulus-devlet ile beraber sorun, kitlesel boyutlara ulaşmış ve yeni bir aşamaya girmiştir.

Bu dönemde, ‘biz’ ve ‘öteki’ kavramları önem kazanmıştır. Nitekim, Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Raporunda (2004) bu konuya dikkat çekilmekte, tüm halkların kendi etnik, dil ve dini kimliklerini yaşatmaya hakları olduğu vurgulanmakta ve kültürel özgürlüklere saygı gösterilmeksizin, kültürel özgürlükler korunmaksızın ekonomik küreselleşmenin başarılı olamayacağı tespiti yapılmaktadır.

Mültecilerle ilgili uluslararası korumanın merkezinde Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) yer almaktadır. BMMYK, 14 Aralık 1950’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararı ile kurulmuş ve 1 Ocak 1951’de göreve başlamıştır. BMMYK, mültecileri korumak ve onların durumlarına çözüm bulunmasına yardımcı olmak amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından görevlendirilmiş, siyasi olmayan insani bir kuruluştur. Uluslararası düzeyde BMMYK, uluslararası mülteci anlaşmalarını teşvik etmekte ve devletlerin mülteci hukukuna uyumunu denetlemektedir. (Mültecilerin Korunması, s. 21, 2001)

BMMYK’ nın 1951’den beri bu görevi yürütmesine rağmen mültecilik sorunu hep büyüye gelmektedir. Bu durum da,   BMMYK’ nın mevcut yetkilerinin yetersiz olduğunu veya bu örgütün yeterli hizmeti üretemediğini ve BMMYK’ nın devletler üzerinde caydırıcı bir yaptırım gücüne sahip olmadığını düşündürmektedir. Örneğin; BMMYK’ nın verilerine göre tahmini mülteci sayısı, 1951 yılında toplam 2,116,200 iken 1999 yılında, 11,697,800’ü bulmuştur. (Dünya Mültecilerinin Durumu s.310, 2000) Nitekim, BMMYK’ nın istatistiklerine yansımayan büyük bir kitlenin olduğu da düşünülmektedir.

BM Genel Kurulu, 1967 yılında ‘’Devlete Sığınmaya İlişkin Bildiri’’yi kabul etmiş; ancak bu konuda devletlerle bir sözleşme yapılmamıştır. Bildirinin 1. maddesine göre, ‘‘sığınma hakkı tanımaya ilişkin gerekçelerin değerlendirilmesi, sığınma hakkını tanıyan devlete ait olacaktır’’. Öte yandan, hükümetlere, sığınma amacıyla sınırlarına gelmiş kişileri sınırdan geri çevirmemeleri, ülkesindeyse, sınır dışı etmemeleri yada tehlike altında olabilecekleri bir ülkeye geri gönderilmemeleri tavsiye edildikten sonra, bu ilkeye ‘ancak olağanüstü nedenler olan ulusal güvenlik, yada kitlesel nüfus akışı durumunda olduğu gibi, nüfusun korunmasını sağlama amacıyla’ istisna getirilebileceği belirtilmektedir. (Sığınma Hakkı ve Mülteciler, s.11, 2001)

Yukarda görüldüğü gibi insanların yaşamları, devletlerin insafına terk edilmektedir. Aynı zamanda devletlerin, çoğunlukla başları sıkıştığı zaman başvurdukları ‘ulusal güvenlik’ gibi gerekçelerle, insani sorumluluklarını yerine getirmemelerine zemin oluşturulmaktadır. Örneğin; Turgut Özal döneminde özellikle 1993-94-95 yıllarında, İran’la Türkiye arasında birçok ikili güvenlik sözleşmeleri imzalanmıştır. Bununla beraber, bazı kişilerin iadeleri söz konusu olmuştur. Örneğin; 1993-94 yıllında yaklaşık 2 binin üzerinde İranlı sığınmacı, İran’a geri gönderilmiştir. Bir kısmı hudutta iade edilmiş ve iade edilenlerden 4 kişi idam edilmiştir. Bir kısmı da halen cezaevlerinde yatmaktadır. 1997 yılında üçüncü ülkeye iltica amacıyla Türkiye’den geçici sığınma talebinde bulunan 56 kişilik bir Bahai[1] grubu, İran’a geri gönderilmiştir. (Sığınma Hakkı ve Mülteciler, s.72, 2001) Yine, 1991 yılında Saddam rejiminin zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınmaya çalışan Kuzey Iraklı Kürtlere karşı Türk hükümeti, ‘ülkedeki istikrarı bozacakları’ iddiasıyla, Irak’la arasındaki sınır kapılarını kapattı. Dolayısıyla, yüz binlerce Kürt, Türkiye-Irak sınırında bulunan, barınılması güç olan alanlara yerleştirildiler. Bu insanlar, karlarla kaplı dağ geçitlerinde büyük zorluklara maruz kaldılar. (Dünya Mültecilerinin Durumu, s.212, 2000)

Türkiye’nin Iraklı Kürtlere sığınma hakkı vermeyi reddetmesine Batılı devletler sessiz kaldılar. Kilit devletler için Türkiye’deki hava üslerinin NATO tarafından kullanımını sürdürmek öncelikli önem taşıyordu ve bu sebeple Türk Hükümeti’ni, sınırlarını kapattığı için eleştirmekten kaçınıyorlardı. (Dünya Mültecilerinin Durumu, s.213, 2000)

Yukarıda belirtilenlerden de anlaşılacağı gibi, insanların hayatlarını ve özgürlüklerini devletlerin vereceği kararlara bağımlı kılmak, çoğu zaman insanların hayatlarını tehlikeye atmakla eşanlamlı olmaktadır. Devletler, insanların yaşamlarını çoğu kez dış ilişkilerinin gerektirdiği konjüktürde ele almakta ve insanların yaşamlarını ekonomik ve siyasi amaçlarına kurban vermektedirler. İnsan Hakları İzleme Komitesi’nin belirttiği gibi, günümüzde ‘‘uluslararası koruma sistemini kuran devletler, Mültecilerin Statüsüne İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 50’inci yılında, uluslararası iltica hukukunu görmezden gelmekte; hem hukuksal alanda hem de uygulamada, uluslararası koruma sistemini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır’’. (Sığınma Hakkı ve Mülteciler, s.13, 2001)

İnsan haklarının devletler tarafından sistematik olarak engellenmesi, Avrupa’nın sınır güvenliği ve benzeri kavramlarla soruna duyarsız kalması ile beraber, mülteci sorununun ağırlıklı merkezi Avrupa’dan, 3’üncü Dünya ülkelerine kaymaktadır. Üçüncü dünyanın ise mülteci sorununu çözmek bir yana, kendi iç sorunlarını çözebilecek bir konumda olamaması, sorunu içinden çıkılmaz bir hale sokmaktadır. Gelişmiş, zengin ülkelerin konuya duyarsız kalması, insanların mağduriyetini pekiştirir niteliktedir. Bu durum da, dünyadaki eşitsizliğin en keskin yansımalarından biri olarak belirmektedir. Öte yandan, Avrupa Birliği ve Kuzey Amerika hükümetleri, ideolojik tercihlerinden ötürü, kamusal gelirlerini sosyal ihtiyaçlar yerine, silahlanma ve özel sermaye birikimine harcamaktadırlar. Bu durumdan ötürü bu devletlerin sosyal problemlere yaklaşımları da önemlidir. Bu hükümetlerin, sosyal hakların kısıtlanmasının ve devletin sosyal alandan çekilmesinin sonucunda ortaya çıkan, işsizlik ve göreli yoksullaşma karşısında aldıkları tek tedbir, bu problemlerin, göçmen ve mültecilerden kaynaklandığı yönünde bir söylem geliştirmek olmuştur. Bu neoliberal politikaları destekleyen kitle iletişim tekelleri de özellikle göçmen işçileri ve mültecileri hedef alan haberler yayınlayarak, yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı körüklemektedirler.(Sığınma Hakkı ve Mülteciler, s. 19-20, 2001)

Sorun, dünyanın her yerinde değişik yoğunluklarda görülürken, kendi iç sorunları ile boğuşan Türkiye’de ise özellikle ülkenin coğrafi konum itibariyle sorun daha yoğun bir şekilde yaşanmaktadır.

 

Türkiye’deki durum

 

Dünyada mültecilik çözüm bekleyen en önemli sorunların başında gelirken; Türkiye’de de çözüm bekleyen öncelikliğini korumaktadır. Ancak Türkiye’de, hala sorun ile ilgili yeterli hukuki ve sosyal düzenlemeler bulunmamaktadır.

Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne ve 1967 Protokolü’ne taraf bir devlet olmakla beraber, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 42. Madde’sindeki coğrafi çekince hakkını kullanarak, Avrupa dışından ülkesine gelen kişileri, mülteci olarak kabul etmeyeceğini belirtmiş bulunmaktadır. Böylece Türkiye, ülkesine Avrupa dışından mülteci olduğu iddiasıyla gelen kişilere, mülteci statüsü vermeyerek, bu kişilere, durumları (mülteci olup olmadıkları, gideceği ülke vb.) açıklık kazanıncaya kadar geçici sığınma hakkı vereceğini göstermiş olmaktadır. Aynı zamanda Türkiye, ‘Avrupa’dan da gelen mültecilere iltica hakkı tanımak yerine, ‘Türk soylu’ yada ‘Müslüman’ olmaları temelinde muamele ederek, bu gerekçeyle sınırlı koruma sağlamaktadır.’ (Sığınma Hakkı ve Mülteciler, s. 24, 2001)

Türkiye’de sığınmacıların kabul edilmesi insan hakları fikrinden bağımsız ele alınmakta ve sığınma bir haktan çok devletin sığınmacılara ihsan ettiği bir lütuf olarak değerlendirilmektedir. Bu, devletin insan hakları anlayışını yansıtmakla beraber sığınmacıların mevcut insan hakları anlayışından daha düşük bir muameleye tabi tutulmasını beraberinde getirmektedir. Nitekim, 1984’ten sonraki Kürt etno-politik hareketinin yükselmesiyle beraber, 1980-1999 yılları arasında 579.510 kişi Türkiye’den kaçarak sığınma aramak zorunda kalmıştır. (Sığınma Hakkı ve Mülteciler, s. 66-67, 2001) Bunun Türkiye’deki sığınmacılar için anlamı, insan haklarına gereken önemin verilmediği bir ülkede mevcut insan hakları anlayışının aşağısında muameleye tabi olmaktır.

Geçici sığınma hakkı, sığınmacılar için zorlu bir dönemin başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Buna açıklık kazandırmak için Türkiye’nin, mülteci üreten ve üretme potansiyeli olan İran, Irak gibi sınır ülkelere ve şiddetin durmak bilmediği Ortadoğu’ya olan görece üstün durumu, bu kişileri en yakın sınırdan -çoğunlukla- Van iline toplamaktadır. Bu özelliğinden dolayı Van ilinin, sığınma talebinde bulunan kişilerin sorunlarına ve durumlarına açıklık getirmek ve mülteci sorunun Türkiye ayağını değerlendirebilmek için iyi bir örnek oluşturan özelliği, bu ilin değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır.

Van’daki sığınmacılar

 

Doğusunda İran devlet sınırı yer alan Van ili, BMMYK ofisinin orda bulunması ve merkezi bir yer olma özelliğinden ötürü sığınmacılar için önemli bir merkez konumundadır. Van ili özellikle yaşanan siyasi gerginlik ve çatışmaların artması ile beraber yoğun bir göç almaya başlamıştır. Göçle beraber temel geçim kaynaklarından –hayvancılık ve tarım- koparılan insanlar ilde bir çok sorunla karşı karşıya kalmış ve ilde özellikle yoksulluk ve işsizlik gibi önemli sosyal problemler baş göstermiştir. Bu problemler, Van iline ulaşmada bir çok zorlukla karşı karşıya kalan sığınmacıların sorunlarına artı bir sorun olarak yansımaktadır.

Sığınmacıların genel olarak yaşadıkları sorunları dört aşamada ele alabiliriz. Bunlar:

•           Ülkesinden çıktığı ve başka bir ülkeye sığındığı zamanı kapsayan süreç

•          Geldiği ülkede başvurusunun değerlendirilme süreci

•          Başvurusunun neticelendirilmesinden sonraki süreç (diğer bir ülkeye gönderilme, yani başvurunun kabul edilme süreci veya başvuru ret ise buna itiraz veya sınır dışı edilme süreci)

•          Gittiği ülkeye uyum süreci veya kendi ülkesine geri dönüş ve sonrasındaki süreci kapsamaktadır.

Birinci aşama, kişinin bulunduğu ülkeden kaçışını gerekli kılan nedenlerin o kişiyi ülke dışına çıkmaya zorlaması ile başlamaktadır. Bu süreçte kişi en yakın sınırdan yaşamını kurtarma dürtüsü ile kaçmaya çalışmaktadır. Genellikle bu kişi veya kişiler ülkelerinden ayrılırken görece olarak durumu, Ortadoğu ülkelerinden üstün olan, Türkiye’yi tercih etmektedirler. Bu insanların büyük bir çoğunluğu insan simsarlarının eline düşmekte ve Türkiye’yi bir geçiş ülkesi olarak kullanmaktadır. Bazıları ise, sınırdan kaçak yollardan –ki bu bölgede görülen şiddet olaylarından ötürü çok tehlikelidir- veya yasal yollardan Türkiye’ye giriş yaparak, bulunduğu yerin valiliğine başvurup sığınma talep etmektedir. Sığınmacıların belirttiğine göre; kaçak yollardan sınıra giriş yapmaya çalışan bir çok insan BMMYK’ ya başvuruda bulunmadan sınır dışı edilmektedir.

Aynı zamanda başka bir ülkeye kaçak yollardan giriş yapmaya çalışan çok sayıda göçmen, mülteci olduğu iddiası ile gelen kişilerin durumunu olumsuz etkilemektedir. Çünkü bunlar, mülteci konumunda olmamalarına rağmen yine BMMYK aracılığı ile başka bir ülkeye gitme veya Türkiye’de geçici bir süre kalıp diğer bir ülkeye gidebilmek için insan kaçakçılığı yapan gruplar aracılığı ile kaçmaya çalışmaktadırlar. Aynı zamanda gelen göçmenlerin sayısı mülteci olduğu iddiası ile gelen kişilerin sayısından çok fazladır. Örneğin; 2002 yılında Türkiye’ye kaçak giriş çıkışlar sırasında yakalananların sayısı 90.000’i bulmuştur. Türkiye’de şu anda 600-700 bin kaçak göçmenin yaşadığı tahmin edilmektedir.(National Geographic, s. 23, Eylül 2003) Türkiye’deki tahmini sığınmacı sayısı ise bunun çok aşağısındadır.

 

Sığınmacı, eğer Van iline diğer zorlukları aşarak gelebilmişse (polisle yapılan görüşmeden sonra kendisine geçici sığınma hakkı tanınmışsa) sığınmacı için yeni bir süreç başlamaktadır. Bu aşama, sığınmacının başvurusunun değerlendirilmesi aşamasıdır. Bu değerlendirme BMMYK tarafından yapılmaktadır. Bu aşama zorlu bir sürecin başlangıç noktasıdır. Çünkü bu aşama bazen çok fazla uzamakta bu da sığınmacıları bir çok sorunla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu sorunların başını ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlar çekmektedir.

Sığınmacılar, sığınma ararken çoklu travmalar ile karşılaşabilmektedirler. Bu travmalar, yabancılık deneyimine eklenir ve başarılı bir şekilde yeniden bir ülkeye yerleşimi önemli ölçüde sınırlandırabilir. Başka bir ülkeye sığınan kişi, sadece zorla sürgün edilmeyi değil aile ve sevdiklerinden ayrı kalmayı, belirsizlik ve korkunun uzadığı zaman sürelerini, hatta daha da ilerisi göz altına alınmayı ve resmi olarak sorgulanmayı da kabul etmiş demektir. Üstelik, izolasyon ve kültürel yas süreçleri, bu toplumlara duyulan kendi ülkelerine bilgi sağlayan ajanlar oldukları yönündeki kanıyı güçlendirebilmektedir. (Buz, 2004. s. 108)

Sığınmacıların önemli kaygılarının başında ise halkla sorun yaşama korkusu gelmektedir. Yani sığınmacı herhangi bir vatandaşla yaşayacağı bir sorunun, kamu düzenini bozmak gibi gerekçelerle sınır dışı edilmesiyle sonuçlanacağını düşünerek, fiziksel ve psikolojik baskılara karşı kendini koruyamamaktadır. Aynı zamanda sığınmacıların çalışamaması ve geçici sığınma sürelerinin çok uzaması -bazen 4/5 yıl ve üzeri- yaşadıkları ekonomik ve toplumsal sorunlar suç işlemelerine açık kapı bırakmaktadır. Yani ekonomik yoksunluk içinde olan sığınmacılar çalışamadıkları için büyük sıkıntı yaşamaktadırlar. Yaşamlarını idame edebilmeleri için ya kaçak çalışmak zorunda kalmakta yada suç teşkil eden başka eylemlerde bulunmak durumunda kalmaktadırlar. Van Emniyet Müdürlüğü Hudut Büro Amirliğinin verilerine göre 01.01.2003-22.08.2003 tarihleri arasında 8 İranlı sığınmacının ve 1 Iraklı sığınmacının sahtecilik ve kalpazanlık suçuna karıştıkları görülmektedir. Ayrıca aynı verilere göre 6 İranlı ve 5 Iraklı sığınmacının T.C.K’ nın 201’inci maddesine göre ‘cebir ve şiddet yahut tehdit ile sanat veya ticaret serbestisini tahdit veya men’ suçuna karıştıkları görülmektedir.

Sığınma süresi bazen 4-5 yılı bulmakta ve bunun üzerine çıkabilmektedir. Buna rağmen sığınmacıların çalışma hakları bulunmamaktadır. Ülkesinden canını kurtarma dürtüsü ile gelmiş ve ekonomik yoksunluk içinde bulunan sığınmacılar için bu durum emeklerinin sömürülmesi ve kaçak olarak çalıştırılma anlamına gelmektedir. Aynı zamanda iç göçlerle beraber bir çok ekonomik ve sosyal sorunun yaşandığı Van ilinde, sığınmacıların kent sakinleri tarafından ekonomik durumlarını daha da kötüleştiren kişiler olarak görülmesini de beraberinde getirmektedir. Bazı verileri göre, iç göçle beraber Van ilinin nüfusu 350 bin civarında artış göstermiştir. (http://www.mazlumder.org/rapor/raporgoc.htm) Nitekim 21. Dönem DYP Van milletvekili Hüseyin Çelik’in, -şuan AK Parti Van Milletvekili ve Milli Eğitim Bakanlığı görevini yapmaktadır- 18.4.2001 tarihinde TBMM’de yaptığı ‘Van İlinde hayvancılık, sınır ticareti, mülteciler meselesi ve köye götürülecek hizmetler’e ilişkin gündem dışı konuşmasında yukarıda ifade edilen konuyu doğrular niteliktedir. Çelik, Van halkının sefalet içerisinde olduğunu ve bu yetmiyormuş gibi bir de Van’da sayısı 10 000’i aşan mülteci olduğunun altını çizerek, kaçak yollarla gelen bu mültecilerin Van’daki insan manzaralarını biraz daha dramatikleştirdiğini ifade etmektedir. Çelik, İşsizliğin kol gezdiği şehirde karın tokluğuna çalışan mültecilerin, ayrıca, fuhuş, uyuşturucu ticareti, hırsızlık gibi olayların da artmasına yol açtıklarını iddia ederek hükümetin, bunlarla ilgili en ufak bir tedbiri olamayışından yakınmaktadır. (http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yil3/bas/b086m.htm) Bunun sığınmacılar için anlamı ise hor görülmektir. Bu da, yabancı düşmanlığını tetikleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca halkın sığınmacıları, ‘öteki’leştirerek sıkıntının kaynağı olarak göstermesine ve bir çok sorunun nedeni olarak değerlendirmesine yol açmaktadır. Örneğin; Van Emniyet Müdürlüğü Hudut Büro Amirliğinin verilerine göre, halkın çoğunun fuhuş işine karıştığını söylediği İran ve Iraklı sığınmacılar hakkında 8 aylık süre içerisinde fuhuşla ilgili suç kaydına rastlanmamıştır. Bu da sığınmacıların bir ‘günah keçisi’ olarak algılanıp mevcut olumsuzlukların çoğunun onlara yüklenildiğini göstermektedir.

Van’a gelen sığınmacılar birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bunlardan biri de ihtiyaçlar hiyerarşisi içinde ön sıralarda yer alan barınma sorunudur. Ekonomik yetersizlikler içerisinde bulunan bir çok sığınmacıya evlerin kiralanmak istenmemesi, sığınmacıları, çok kötü evlere yüksek kiralar vererek, birlikte yaşamaya zorlamaktadır.

Sığınmacıların en fazla şikayette bulunduğu konu ise, Van Emniyet Müdürlüğü’nden bir yetkilinin ve Van İHD’nin o dönem şube başkanın da teyit ettiği gibi BMMYK’ da geçici sığınma sürelerinin çok uzamasıdır. Bu durum sığınmacıları mağdur eden en önemli neden olarak değerlendirilebilir. Yapılan başvuru taleplerinin çabuk sonuçlandırılmamasının   mülteci akınını engellemek için mi yapılıp yapılmadığı sığınmacıların kafasında cevaplanmayı bekleyen soruların başında gelmektedir.

Gelişmiş ülkelerin mültecilere yönelik olumsuz davranmalarının nedenini Van’daki bir sığınmacı şu sözlerle ifade etmektedir. “Gelişmiş ülkeler kendi iç problemlerini bahane ederek, özellikle biz siyasi sığınmacıları kabul etmeme eğilimini göstermekte ve oralardaki milliyetçi partilerin yabancı düşmanlığı da bu durumu daha da körüklemektedir. Aslında gelişmiş ülkeler daha çok oralarda çalışacak ucuz işçi istemekte ve biz siyasi sığınmacıları kabul etmemekle yetinmeyip bizi suçlu olarak görmektedirler”.

Van’daki sığınmacılara sosyal hizmeti sağlayan kurumların sayısı da yetersizdir. Sığınmacılara sosyal hizmet sağlayan kurumlardan biri BMMYK dır. Ancak BMMYK’ nın yaptığı yardımlar sığınmacıların sorununa çözüm üretmekte yetersiz kalmaktadır. Çünkü sığınmacılara asıl yardım mülteci sıfatını kazandıktan sonra verilmektedir. Mesela tıbbi yardım talebinde bulunan sığınmacıya bir seferlik muayene ücreti verilmekte, mali yardım talebinde bulunan ve BMMYK tarafından yardıma ihtiyacı olduğu düşünülen kişiye (dosyası açık olanlara) ise bir seferlik 183.000.000 TL. verilmektedir. Sığınmacıların Van’da bazen 4-5 yılı bulan süreyi geçici sığınmacı sıfatı ile geçirmesi yardımların yetersiz olduğunu açıkça göstermektedir. Sığınmacılara yönelik hizmet veren kurumlardan biri de Türkiye Eğitim Gönülleri Vakfı (TGEV) dır. TGEV daha çok sığınmacı çocuklara yönelik eğitim çalışmaları yürütmektedir. TGEV’ in sığınmacı çocuklara yönelik verdiği Türkçe-İngilizce dil eğitimi büyük bir önem taşımaktadır. Özellikle verilen İngilizce eğitim çocuğun gideceği ülkeye uyumunu ve eğitimini kolaylaştırması açısından ilgi çekicidir. Ayrıca Ferda Cemiloğlu’nun (çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görev alan ve örnek çalışmalarla dikkati üzerinde toplayan Cemiloğlu aynı zamanda Kadın, Çevre ve Kültür İşletmeciliği Kooperatifi kurucusudur)   özellikle sığınmacı kadınlara yönelik bazı rehabilite amaçlı çalışmalar organize ettiği bilinmektedir. Bunların dışında İnsan Hakları Derneği’nin sığınmacılara yönelik hak ihlalleri ile ilgili kamuoyunu bilgilendirici çalışmaları da dikkat çekicidir.

BMMYK’ nın sayısal verilerine bakıldığında, Van’da 31.07.2003 tarihi itibarıyla 1306 İranlı, 47 Iraklı ve 33 Afgan olmak üzere toplam 1386 geçici sığınmacı bulunmaktadır.Ancak bazı iddialara göre Van’daki sığınmacı sayısı bu rakamın çok üzerindedir. Örneğin; 21. dönem DYP Van milletvekili Hüseyin Çelik yaptığı konuşmasında Van’daki sığınmacı sayısının 10 binin üzerinde olduğundan bahsetmektedir. (http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yil3/bas/b086m.htm)  Bu sayıya aynı mekanizmayı kullanmayan ancak ülkesini ekonomik sebeplerden ötürü terk etmek zorunda kalan insanlar katıldığında, sorun hem daha açık hem de daha vahim bir tablo ortaya koymaktadır.

Yukarıda belirtilenlerden de anlaşılacağı gibi sığınmacılar, çalışma, eğitim, sağlık ve birçok sosyal haktan yoksun durumdadırlar.

Sığınmacıların çeşitli sorunlarla karşılaştıkları başka bir aşama ise başvurulanın neticelenmesinden sonraki aşamadır. Bu aşamada, ya sığınmacının talebi haklı görülür yada sığınmacının talebi ret edilir. Eğer talep haklı bulunursa BMMYK tarafından bu kişi üçüncü bir ülkeye yerleştirilir.

Talebi kabul edilmeyen sığınmacı ise, bu karara itiraz edebilmektedir. İncelenen vakada ilk kararda yanlış yada zayıf noktalar bulunursa, doğru bir karar verebilmek amacıyla sığınmacı ile ikinci bir görüşme yoluyla ayrıntılı bilgi toplama yoluna gidilebilmektedir. Eğer, en sonunda, yeniden değerlendirme süreci olumluysa, yani sığınmacının talebi bu kez haklı bulunursa, o zaman bu kişinin kalıcı olarak yerleşme talebi kabul edilir. Ancak birinci görüşmede ret edilen bir sığınmacının 2. görüşmede kabul edilme olasılığının son derece zayıf olduğu söylenebilir. İltica veya ikamet izni talebi uygun görülmeyen yabancılar, İçişleri Bakanlığı’nın talimatı ile valilikler tarafından Türkiye’den çıkartılırlar. (Buz, 2004. s. 56-57)

Bu aşamadan sonra başvuru talebi kabul edilen sığınmacılar başka bir ülkeye yerleştirilir. Bu süreçte sığınmacı mülteci olarak tanımlanmaya başlanır ve kendisine mülteci olarak tanındığına dair bir belge verilir.

Bu süreçte mülteciler benzer sorunları yaşamaya devam ederler. Özellikle Van iline geldiklerinde karşılaştıkları benzer kültürel özellikleri yaşayan bir toplum yerine her yönüyle farklı bir kültürel yapının içinde kendilerini bulurlar. Bu mültecilerin yeni ülkeye uyumunu geciktirmektedir. Aynı zamanda yeni bir ülkeye gelen mülteci, uyum sürecini tekrar yaşatmaktadır. Bu durumun sancılarını uzun bir süre mültecide gözlemlemek mümkündür.

 

Sonuç ve Öneriler

Mülteci, sorunu yalnızca Türkiye’de yaşanan bir sorun değildir. Sorun, uluslararası bir sorundur.   “Irkı, dini, milliyeti veya belirli bir toplumsal gruba mensubiyeti yada siyasal görüşü nedeniyle” ülkesini terk etmek zorunda kalan insanların olduğu bir dünyada, günümüz koşulları içerisinde hiç birimizin bir gün mülteci olmayacağının garantisi bulunmamaktadır. Yapılması gereken, mültecilerin karşılaştıkları sorunlara çözüm getirmek ve özellikle mülteci sorununu var eden nedenleri açıklığa kavuşturup çözüm üretmektedir. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarının etkin ve ısrarcı bir şekilde çalışması hayati derecede önem taşımaktadır. İnsan haklarını sistematik bir şekilde uygulayan devletlere sorumluluk çağrısı yapacak olanlar, insan hakları örgütleri ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası barışı temin etmeye çalışan uluslar arası kuruluşlardır.

BMMYK’ nın devletler üzerinde caydırıcı bir yaptırımı gücünün bulunması gerekmektedir. Yoksa en son Darfur ve Burundi örneklerinde olduğu gibi BMMYK’ ya rağmen mültecilerin ölümlerine engel olunamayacak örneklerle karşılaşmamız muhtemeldir.

Aynı zamanda incinebilir grupta tanımlanan kadın, çocuk ve yaşlılar için verilen hizmetlerin geliştirilmesi büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü yaşanan sorunların en keskin izleri bu gruplar üzerinde kendini göstermektedir.

Türkiye Cumhuriyeti sorun ile ilgili yeterli sosyal ve hukuki düzenlemeler için çalışmalar yürütmelidir. Özellikle Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’nin hem kendi vatandaşlarına hem de sığınmacılara yönelik tutumunun daha insani olması beklenmektedir. Nitekim, Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerine yapılan iltica taleplerinin kaynak ülkeleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. 2003 yılında 17.612 Türkiyeli çeşitli Avrupa ülkelerine iltica talebinde bulunmuştur (Ülkede Özgür Gündem s.7, 08.08.2004). Türkiye’de insan haklarına gereken değerin verilmesinin önemi ortadadır. Aynı zamanda, insan haklarına verilen önemin ölçütü, AB’ye giriş sürecinden ziyade, devletin bu konudaki samimi tutumu olmalıdır.

 

Van’daki sığınmacıların karşılaştıkları birçok sorun bulunmaktadır. Bu sorunların hepsini bu yazı kapsamında ele almak mümkün değildir. Özellikle sığınmacı kadın ve çocukların yaşadığı sorunlar rahatsız edici boyutlarda yaşanmaktadır. Buna rağmen, sığınmacılara yardımcı olacak kişi, kurum ve kuruluşlar yeterli değildir. Bu da, sığınmacıların sorunlarını gösterecek, sorunları hakkında duyarlılık yaratacak bir gündemin oluşmasını engellemektedir.

BMMYK’nın sığınma sürelerinin daha kısa sürmesi için daha hızlı ve etkili çalışmalar yürütmesi gerekmektedir.

Sığınmacılara yönelik halkın önyargılı bakış açısını değiştirebilmek ve sığınmacıların yaşadığı ekonomik sorunlara çözüm üretebilmek için bu kişilere, çalışma izni verilmeli ve çalışabilecekleri alanlar kurulmalıdır. Bununla beraber, iç göçle birlikte toprağa dayalı üretimden koparılıp, kentte tüketici konumuna getirilen insanların mağduriyetinin giderilmesi için köylere geri dönüşlerin önündeki engeller kaldırılmalı ve bu kişilere ekonomik destek sağlanmalıdır.

Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı ve Ferda Cemiloğlu’nun sığınmacılara yönelik çalışmaları desteklenmeli ve benzer çalışmalar teşvik edilmelidir. Ayrıca sığınmacıların karşılaştıkları sosyal ve psikolojik sorunların (Korku, kaygı, depresyon, uyum güçlüğü, hor görülme v.b) önüne geçmek için sosyal hizmet birimlerinin çalışma yürütmesi gerekmektedir. Sivil toplum kuruluşları ile yürütülecek ortak çalışmalar da sığınmacıların halkla bütünleşmesi açısından önem kazanmaktadır.

Sonuç olarak, konuya gereken duyarlılığın gösterilmesi ve insanları mağdur edecek uygulamalardan kaçınılması gerekmektedir. Ayrıca sığınmacılara-mültecilere insani koşullarda yaşama hakkının verilmesinin, devletlerin insani yükümlülükleri arasında olduğu unutulmamalıdır.

Kaynakça

Buz, Sema. Zorunlu Çıkış Zorlu Kabul. Ankara: SGDD Yayınları, 2004.

Dünya Mültecilerinin Durumu. İnsani Yardımın Elli Yılı. Ankara: BMMYK, 2001.

Mültecilerin Korunması. Uluslararası Mülteci Hukuku Rehberi. Ankara: BMMYK, Sayı 2-2001

National Geographic. 21’inci Yüzyılda Köleler. İstanbul: Eylül, 2003.

Sığınma Hakkı ve Mülteciler. İltica Hakkı ve Mülteciler Atölyesi. Ankara: İHD, 2001.

Ülkede Özgür Gündem. Ankara: 8 Ağustos 2004.

[1]Bahai, Bahaullah’ın (1817-1892) kurucusu olduğu bir inanç sistemidir. En hızlı yayılan dünya dinleri arasında sayılmaktadır. Yaklaşık 232 ülke ve bunlara bağlı bölgelerde yaşayan inananlarıyla, coğrafi yayılım açısından Hıristiyanlıktan sonra en yaygın ikinci din olduğu savunulmaktadır. (http://www.tr.bahai.org/nedir1.htm)

Van Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Büro Amirliği

BMMYK Van Şubesi

İHD Van Şubesi

http://www.tr.bahai.org/nedir1.htm 20.08.2004

http://www.mazlumder.org/rapor/raporgoc.htm 20.08.2004

http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yil3/bas/b086m.htm 20.08.2004

Read Previous

Mülteci: Davetsiz ve istenmeyen konuk

Read Next

Hayıflanmayı bırakın, mültecilerin sesine kulak verin