Mültecilik Başvurusuyla İlgili Karar Bazen Ölümle Yaşam Arasındaki Çizgidir
Oktay DURUKAN, hYd Mülteci Destek Programı
Oktay DURUKAN, 2005 yılından beri Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd) Mülteci Hukuki Yardım Ofisi’nde danışman olarak çalışıyor. Mültecilerle birebir hukuki destek faaliyeti dışında, hYd’nin mülteciler alanında yürüttüğü eğitim ve savunuculuk çalışmaları ile ilgili sorumlulukları var.
hYd’nin çalışma alanları ve hYd’nin çalışmalarına ne zaman başladığı hakkında bilgi verir misiniz?
Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd) temel hak ve özgürlükler, barış, demokrasi ve çoğulculuk gibi değerlerin yurttaşlar düzeyinde hayata geçmesine yönelik çalışmalar yürüten Istanbul merkezli bir sivil toplum örgütü. Dernek kurulduğu 1993 yılından bu yana, insan hakları ve yurttaş katılımı, demokrasi ve sivil toplumun güçlendirilmesi, azınlık hakları ve çokkültürlülük, çatışmalara karşı barışçıl yaklaşımlar, hukukun üstünlüğü, Avrupa Birliği bütünleşme süreci gibi alanlarda ulusal ve uluslararası düzeyde pek çok proje ve kampanya yürüttü; Toplantılar, yaz okulları, yayınlar yoluyla Türkiye’de ve uluslararası düzeyde bu konulardaki tartışma ve dinamiklere katkı yapma gayreti içinde oldu.
Bu arada, derneğin ismindeki “Helsinki” referansının, AGİK / AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı / Teşkilatı) sürecinin kurucu antlaşması sayılan ve Türkiye devletinin de imza attığı 1 Ağustos 1975 tarihli Helsinki Nihai Senedi’nden geldiğini söyleyelim. 1990 yılında (o zamanki adıyla) AGİK’na üye 35 ülkeden sivil toplum temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen bir uluslararası çalışma konferansı olan “Helsinki Yurttaşlar Meclisi” (Helsinki Citizens Assembly) girişimi, derneğin kuruluşuna vesile ve esin teşkil etmişti.
hYd’nin benim de çalıştığım Mülteci Destek Programı dışında halihazırda devam eden diğer projeleri hakkında bilgi için web-sitemize müracat edebilirsiniz: http://www.hyd.org.tr/
Derneğiniz mültecilerle ilgili çalışmalara ne zaman başladı ve ilk olarak hangi çalışmaları yürüttü?
hYd Mülteci Destek Programı (MDP) aslında oldukça yeni sayılabilecek bir örgütlenme. 2004 yılında, daha önce başka ülkelerde mültecilere yönelik hukuki destek deneyimi olan ve Istanbul’da yaşayan, çeşitli ülkelerden bir grup insan hakları savunucusu, Türkiye’de BMMYK’ya mültecilik başvurusunda bulunan kişilere ücretsiz hukuki danışma sağlamak üzere çalışmaya başladı. O dönemde bu arkadaşlarımız 5 kişilik bir çekirdek kadroyla, Istanbul Tarlabaşı’ndaki tek odalı bir ofiste, tamamen gönüllülük esasına dayanan son derece cevval ve yaratıcı bir faaliyet içine girdiler. hYd MDP’nın temeli, işte bu o zamanki adıyla “Mülteci Hukuki Destek Programı” (Refugee Legal Aid Program / RLAP) sürecine dayanıyor. Bu girişim Türkiye’de mültecilere yönelik hukuki yardım alanında hem mülteci hukuku konusunda bilgi ve uzmanlığa dayanan, hem de düzenli ve sürekli nitelikte ilk çalışmadır. O zaman bu arkadaşlarımızın gerek BMMYK gerekse mülteci topluluğuyla kurduğu güven ilişkisi, programın sonraki yıllardaki gelişimi için temel hazırladı.
hYd bu sürecin en başlarından itibaren girişimi dışardan izliyor ve büyük bir heyecanla takip ediyordu. RLAP, ciddi bir insan hakları mağduriyet alanında hayati bir ihtiyacı karşılamaya yönelik, tam anlamıyla “tabandan seferber olmuş” bir girişim olması itibarıyla, hYd’nin amaç ve duyarlılıklarıyla son derece örtüşen bir sivil toplum örgütlenmesi idi. Programı kuran çekirdek kadro ile hYd çevresinden insan hakları savunucusu arkadaşlarımız arasındaki dayanışma ilişkisi, nihayet 2005 yılı Mayıs ayında resmi bir nitelik kazandı; ve girişim “hYd Mülteci Destek Programı” adıyla hYd çatısı altına girerek bugünkü şeklini aldı. hYd MDP bu tarihten itibaren hYd’nin sürekli nitelikli bir projesi olarak, Istanbul Beyoğlu’nda kurulan hYd Mülteci Hukuki Yardım Ofisi’nde çalışmalarına başladı.
Şunu da belirtmek gerekir ki, hYd MDP enformal olarak faaliyete başladığı 2004 yılından beri, Türkiye’de mültecilere yönelik hukuki destek ve savunuculuk alanında bilgi ve deneyim üreten, ve bu kazanımları aktarmak ve çoğaltmak için uğraşan bir okul işlevi de görmüştür. Programa gönüllü yada stajyer olarak katkı sağlayan birçok arkadaşımız, zaman içinde programa dahil olarak ciddi sorumluluklar üstlendiler. Şu anda 2004 yılında çalışmayı başlatan ekipten yalnızca 2 arkadaşımız hala bizimle. Buna karşılık eskisinden daha geniş bir kadroyla, daha fazla alanda, daha etkin ve ehil bir faaliyet gösteriyoruz. Bu anlamda programımızın Türkiye’de mültecilerle dayanışma adına “yerel” diyebileceğimiz, ileriye yönelik kalıcı ve ümit veren bir sivil kapasite oluşmasına önemli bir katkı yapmakta olduğuna inanıyorum.
Şuan mültecilere yönelik ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?
hYd MDP çalışmalarına Türkiye’de sığınma arayan kişilere, ağırlıklı olarak BMMYK ‘mülteci statüsü belirleme’ sürecine yönelik kapsamlı ücretsiz hukuki destek sağlamak üzere başladı. Hukuki destek faaliyeti, hala programımızın başlıca etkinlik alanı. Ama zaman içinde çalışma alanlarımız çeşitlendi. Örneğin, mülteci topluluğu içinden bireylere yönelik tercümanlık eğitimlerimizin üçüncüsü halen devam ediyor. Mültecilerin sorunları ve ihtiyaçlarıyla ilgili farkındalık oluşturmak üzere geçen sene “Mültecilerin Sesi” isimli bir bülten yayımlamaya başladık. 2006 yılı sonunda, ‘uydu kentlerde’ yerel sivil toplum örgütleri, avukatlar ve sağlık profesyonellerine yönelik bir “mülteci destek seminerleri” dizisi başlattık. Bu ‘uydu kent’ eğitimleri 2008 yılında da devam edecek. Amaç mültecilere yönelik yerel dayanışma mekanizmalarının gelişmesini teşvik etmek.
Bunların yanı sıra, giderek artan ölçüde gerek BMMYK gerekse mültecileri etkileyen devlet uygulamaları ve politikalarına yönelik bir izleme ve sivil denetim işlevi üstlenmeye başladık. Eylül 2007’de BMMYK Ankara Ofisi’nin ‘mülteci statüsü belirleme’ uygulamalarını BMMYK’nın kendi Usul Standartları açısından değerlendiren bir rapor yayımladık. Bu raporda BMMYK Ankara yetkililerinin değelendirmelerine de yer verdik. Keza sınır bölgelerinde ve ‘yabancılar misafirhaneleri’nde ‘idari gözetim’ altında tutulurken sığınma talebinde bulunmak isteyen kişilere yönelik telefonla danışma hizmeti veriyoruz. ‘İdari gözetim’ altındaki sığınmacıların tutulma koşulları ve sığınma prosedürüne erişim sorunlarıyla ilgili raporumuzu yakında kamuoyuyla paylaşmaya hazırlanıyoruz.
Bir taraftan uygulamaları izlerken, bir taraftan da ülkede sığınma alanındaki politikaların uluslararası standartlarla uyum içinde ve dünyadaki iyi örneklerle yarışan bir seviyede gelişmesini teşvik etmeye yönelik bazı girişimlerimiz var. Örneğin geçen Ağustos ayında, kurulması gündemde olan Sığınmacı Kabul Merkezleri ile ilgili gözetilmesi gereken minimum standartları ortaya koyan bir pozisyon belgesi hazırladık, ve ilk aşamada BMMYK yetkilileriyle ve diğer hak örgütleriyle paylaştık.
Mültecilere yönelik yürüttüğünüz çalışmalarda kaç kişi çalışıyor ve çalışanların meslekleri neler?
Mülteci Hukuki Yardım Ofisimizde şu anda 5 danışman, 1 hukuki destek yöneticisi, 3 idari / hukuki destek asistanı, 4 sürekli tercüman, 5 stajyerimiz var. Yarı zamanlı olarak çalışan 1 avukat arkadaşımız, psikolog ve psikiyatrımız var. Bunun dışında zaman zaman yardımlarına başvurduğumuz bir tercüman havuzumuz var. Bu kadro yalnızca hukuki destek hizmetlerimizi yürütmekle sorumlu olan ekip. Ben de dahil bir çoğumuzun hukuki destek görevleri dışında, eğitimler, medya ilişkileri, dış ilişkiler, izleme gibi alanlarda ek sorumluluklarımız var. Dolayısıyla bizimki iş yükü ve temposu oldukça yüksek bir ofis. Hukuki Yardım Ofisi personeli dışında, MDP altında savunuculuk ve genel koordinasyon görevleri üstlenen bir program direktörümüz ve asistanımız var. Ayrıca çeşitli etkinlikler için zaman zaman hYd proje ekibinden de yardım alıyoruz. Önümüzdeki dönemde hukuki destek ve savunuculuk alanındaki çalışmalara katkı sağlamak üzere ekibimizi biraz daha genişletebilmeyi umuyoruz.
Mültecilere, sığınmacılara mültecilik statülerinin belirlenmesi esnasında hukuki yardım düzenli olarak ilk derneğiniz tarafından verilmeye başlandı. Bu alanda hukuki yardıma niçin ihtiyaç var?
Türkiye’deki sığınma rejimi bildiğiniz üzere oldukça karmaşık. Bir tarafında BMMYK, bir tarafında İçişleri Bakanlığı olan, sığınmacıların ‘uydu kent’ tabir edilen birtakım illere dağıtılması, başvurusu kabul edilenlerin ‘üçüncü bir ülkeye’ yerleştirilmesi esasına dayanan bir ‘paralel prosedür’ sözkonusu. Başından beri bizim faaliyetimizin odağında BMMYK Ankara Ofisi’nin yürüttüğü ‘mülteci statüsü belirleme’ prosedürü var.
Aslında biliyorsunuz Türkiye devleti 1951 Sözleşmesi’ne bir “coğrafi sınırlamayla” imza attığından, “Avrupa dışındaki ülkelerden” gelen mülteciler açısından Türkiye’deki statüleri bakımından belirleyici olan Türkiye devletinin “geçici sığınma” prosedürüdür. Ama bu kişilere uzun vadede Türkiye’de iltica etme hakkı tanınmadığından, daha hayati olan değerlendirmeyi BMMYK yapıyor. Çünkü zulümden kaçtığını beyan eden bu kişiler için yeni bir ülkede kalıcı bir güvenliğe erişmenin yolu, uluslararası hukuka göre “mültecilik” durumlarını BMMYK’ya tescil ettirmekten geçiyor..
Peki bu tescil meselesi niçin kolay değil?
Sığınma arayan kişilerin BMMYK ve Türk makamları önünde ülkelerini terk etmelerine sebep olan zulüm olaylarını, geleceğe yönelik taşıdıkları korkuları etkili ve ikna edici bir şekilde ortaya koyabilmeleri, yaşadıkları sorunlarla ilgili tüm detayları varsa belgeleri paylaşmaları gerekiyor. Ancak çok zor tecrübeler yaşamış, çoğu zaman yeterli eğitim imkanı olmamış bu insanlar için <b>mültecilik hikayelerini 2-3 saatlik bir görüşmenin kısıtları içinde, bütünlüklü, anlaşılır bir şekilde ifade etmek kolay değil.
Örneğin kendilerinden ne beklendiğini, mültecilik başvuruları bakımından neyin önemli olup, neyin daha az önem taşıdığını, değerlendirmeyi yapan yetkilinin hangi soruyu niçin sorduğunu doğru anlamadıkları için yanlışlar yapabiliyorlar. Başvuruculardan bazen ülkelerinde yaşadıkları şehirle, gittikleri okullarla, çalıştıkları işlerle ilgili ayrıntılı bilgi vermeleri, yaşadıkları zulüm olayları bakımından önem taşıyan bazı isim ve tarihleri hatırlamaları beklenir. Oysa birçoğu duygusal, psikolojik, hatta fiziksel travma yaşamış, son derece örselenmiş bu insanlar için görüşme stresi altında bütün bu ayrıntıları hatırlamak bazen çok güç olabilir.
Keza, belki hiç okula gitmemiş ya da çok sınırlı bir eğitim alabilmiş bir mültecinin sebep sonuç ilişkileri kurması ve kendisini açık ve anlaşılır bir şekilde ifade etmesi kolay değil. Bu sıkıntılar bazen çok ciddi eksik ya da yanlış anlamalara neden olabiliyor. Üstelik başvurucular çoğu zaman bir tercüman aracılığıyla konuşmak durumunda.
İnsanların zulüm hikâyelerini paylaşmalarının önündeki başka bir engel de güven sorunu. Düşünün ki geldiğiniz ülkede kendi devletinizin takibatı altında kalmışsınız, her türlü otoriteye karşı genel bir korku ve güvensizlik duymanız çok normal. Keza bazen mülteciler yaşadıkları ağır tecrübeleri kendi ülkelerinden bir tercüman önünde paylaşmaktan çekinebiliyor; bazen de görüşmecinin ya da tercümanın cinsiyetinden dolayı açıklıkla konuşamayabiliyor.
Bu güvensizlik sorunu bağlamında diğer bir önemli mesele de bizim “kötü tavsiye” dediğimiz yanlış yönlendirmeler. Çok zor koşullardan kaçıp ülkesini terk etmek zorunda kalmış, sığındıkları ülkede de yine çok zor koşullarda yaşam mücadelesi veren bu insanlar için mültecilik başvurusu bir umut ışığıdır. Nadir de olsa bazen mülteciler başka çareleri olmadığını düşündükleri için ve başvurularının kabul edilmemesinden korktukları için çevrelerinden duydukları bazı kötü tavsiyelere kulak verebiliyor; ülkelerinden kaçma sebeplerini açıklıkla paylaşmak yerine, doğru olmayan bilgiler verebiliyor. Ya da gerçek hikâyesini anlatabilse kabul edilecek bir başvurucu, sisteme güven duymadığı için, yaşadığı sorunlarla ilgili bazı çok önemli konuları gizlemeyi ya da bilerek yanlış bilgi vermeyi tercih edebiliyor.
Bu zorluklar karşısında hukuki yardımın işlevi nedir?
Mültecilik başvurularıyla ilgili hukuki yardımın hem başvurucular hem de karar vericiler açısından çok önemli işlevleri var. Başvurucu açısından hukuki yardım bütün bu zorluklara rağmen, yaşadığı zulüm olaylarını ve geleceğe yönelik taşıdığı korkuları tam bir dürüstlük içinde, anlaşılır etkili bir şekilde karar vericilerle paylaşabilmesini, haklarını etkili bir şekilde kullanabilmesini temin eder.
Karar vericiler bakımından ise hukuki yardımın denetim işlevi var.</b> Mültecilik başvurularının değerlendirilmesi esnasında ortaya çıkabilecek hataların tespitine ve tamirine zemin hazırlar. Bu “hataların tamiri” meselesi mültecilik alanında çok hayati bir gereklilik. Çünkü gerçekten korunma ihtiyacı olan bir insanı reddeder ülkesine geri gönderirseniz bu belki de o kişinin hayatına malolacak bir hatadır. Mültecilik başvuruları hakkında karar verenlerin işi de bu yüzden çok zor. Bizim sağlamaya çalıştığımız işlev uluslararası koruma talebinde bulunan kişilerin durumlarını en etkili ve eksiksiz şekilde ortaya koyabilmelerini sağlayarak, karar vericilerin işini kolaylaştırmak.
Ama bazen başvurucu mültecilik iddiasını tam ve anlaşılır bir şekilde ifade etmiş, ilgili tüm bilgi ve belgeleri ortaya koymuş olsa bile, karar verici delillerin yorumlanması noktasında (kişinin beyanı ve kişinin geldiği ülkeyle ilgili bilgiler) yada hukuki yorum noktasında hata yapabilir. Hele ki mülteci hukuku gibi, aslında bir ‘risk analizi’nden ibaret olan olan çetrefil bir alanda böyle hatalar kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır.
İşte hukuki yardım, böyle durumlarda başvurucuların etkili bir itiraz yapabilmelerine olanak sağlayarak, karar vericiye çok vahim sonuçları olabilecek bir hatayı düzeltme imkanı sağlar. Bu anlamda bizim yaptığımız iş BMMYK ve İçişleri Bakanlığı görevlilerinin karşısında değil, tam tersine onların işini kolaylaştıran, onarıcı ve tamamlayıcı bir çaba.
Çalışmalarınızı yürütürken en fazla zorlandığınız konular neler?
Bizim önümüzdeki en büyük zorluk kapasite sorunu. Düşünün ki Türkiye’de her yıl 2500 civarında yeni sığınma / mültecilik başvurusu yapılıyor, başvurucuların aile bireylerini de hesaba katarsanız 5-6000 civarında insan Türkiye’de sığınma talebinde bulunuyor. Buna karşılık biz, ülkede bu alanda uzmanlaşmış ve ücretsiz bireysel hukuki destek sağlayan tek ofiste şu anda 5 danışman böyle bir yükle baş etmeye çalışıyoruz. Türkiye’de mültecilere yönelik hukuki destek alanında vehamet derecesinde büyük bir açık ve sahipsizlik var.
Bizim hYd olarak 2008 Şubat başı itibarıyla çeşitli düzeylerde hukuki destek sağladığımız 668 aktif dosya var. Bu başvurucuların beraberlerinde bulunan aile bireylerini de hesaba katarsanız, 2000’den fazla mültecinin yalnızca mültecilik ve “geçici sığınma” başvurularıyla ilgili değil, çocukların okul kaydından evlenme boşanma sorunlarına, acil sağlık problemlerinden ikamet sorunlarına birçok konuda hukuki destek ve danışma ihtiyaçlarına elimizden geldiği ölçüde çare üretmeye çalışıyoruz. Ama takdir edersiniz ki, aslında hukuki yardım ihtiyacı olan sığınmacıların yalnızca küçük bir bölümü bize ulaşabiliyor. Bize ulaşanlar genellikle yoğun çalışma gerektiren zor dosyalar; buna karşılık biz kısıtlı kapasitemiz ve imkânlarımız ölçüsünde sınırlı bir destek sağlayabiliyoruz.
Örneğin ihtiyaç ve mağduriyet kriterlerine göre ancak sınırlı sayıda başvurucuya BMMYK görüşmelerinde eşlik edebiliyoruz. Keza sınırlı sayıda başvurucu için ayrıntılı hukuki argümanlar ve ülke bilgisi incelemesiyle desteklenen yazılı beyanlar hazırlayabiliyoruz. Bizden hukuki yardım talebinde bulunan kişileri bazen aylarca bekletmek zorunda kalabiliyoruz..
Hem mültecilerin bize erişimini sınırlayan, hem de bizim yürüttüğümüz hukuki destek faaliyetlerini son derece güçleştiren diğer bir zorluk da ‘uydu kent’ sistemi. Şu anda Türkiye’de sığınmacı nüfusu 28 ile dağıtılmış durumda. Ama biz Istanbul’dayız. ‘Uydu kent’ sistemi hukuki destek sağlayanlar açısından aşılması son derece zor engeller yaratıyor: Aradaki mesafeler, başvurucuların bize gelip gitmek için sarf etmesi gereken yol masrafları, ayrıntılı araştırmalar ve konsultasyon gerektiren hukuki destek çalışmasını bazen tek bir güne sığdırma mecburiyeti, telefonla hem de tercüman aracılığıyla danışma sağlamanın zorlukları; travma yaşamış, işkence görmüş sığınmacılara psikolojik / psikiyatrik destek ulaştırmanın önündeki engeller..
Sağladığınız hukuki yardımın Türkiye’deki sığınmacılar ve mülteciler için yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle hayır. Önceki sorunuza yanıt verirken anlatmaya çalıştığım üzere, biz aslında kısıtlı imkanlarımızla tamamen sahipsiz bırakılmış bir hak alanındaki büyük boşluğu bir nebze doldurmaya çalışıyoruz. Türkiye’de koruma talebinde bulunan binlerce sığınmacının uluslararası hukuk ve Türkiye devletinin yükümlülüklerinden gelen haklarına gerçek manada erişebilmeleri için bizimki gibi bu alanda uzmanlaşmış 10 hukuki yardım bürosuna daha ihtiyaç var. Sığınmacıların yalnızca BMMYK’ya yaptıkları mültecilik başvurularıyla ilgili olarak değil, “geçici sığınma” prosedürü ve sınırdışı kararları, özel hukuki sorunlar, sosyal yardım, sağlık, eğitim, çalışma ve benzeri konularda haklarına erişim gibi alanlarda kapsamlı hukuki destek ihtiyaçları var.
Biz bu ihtiyacın ancak küçük bir kısmına ilaç olabiliyoruz. Bu alanda Baroların devreye girmesi gerekir. Belki sorumluluğun bir kısmını üniversitelerin hukuk fakülteleri paylaşabilir. Başka sivil toplum örgütlerinin bu alanda kapasite oluşturması teşvik edilebilir. Ama işin özünde bu bir “haklara erişim” meselesi olduğuna göre, esasen hukuki yardım işlevinin karşılanabilmesi için kamu kaynaklarının seferber edilmesi gerekir. Geleceğe yönelik olarak bu ihtiyacı nasıl karşılayabiliriz düşünmemiz lazım.
Burada Baroların rolüne bilhassa değinmek istiyorum. Özellikle düzensiz yollardan ülkeye girip çıkarken sınır bölgelerinde yakalanan, izinsiz olarak ülkede bulunduğu için sınırdışı edilmek üzere “yabancılar misafirhanelerinde” gözetim altındayken koruma talebinde bulunan kişilerin Türkiye devletinin sığınma prosedürüne erişimi konusunda ciddi sorunlar yaşanmakta. Keza sığınma talepleri nihai olarak reddedilip haklarında sınır dışı kararı verilen kişilerin, bu karara itiraz edebilmek için önlerindeki yegâne seçenek idare mahkemesine gitmek. İşte bu konularda avukat desteği ihtiyacı çok büyük. Bizim Istanbul’dan doğru müdahil olma kapasitemiz çok sınırlı. Af Örgütü’nden arkadaşlarımızın bu alanda takdir ettiğimiz bir gayretleri var. Geçtiğimiz yıl Van’da prosedüre erişim sorunları ve sınırdışı problemlerine odaklanan bir hukuki yardım çalışması başlattılar. Başka illerde de Af Örgütü üyesi avukatlar sınır dışı tehlikesi altında bulunan sığınmacılar için zaman zaman seferber oluyor. Ama hukuki destek ihtiyacı olanların sayısı o kadar fazla ki, iki hak örgütünün tek başlarına bu işin altından kalkması mümkün değil. İşte bu yüzden Baroların Adi Yardım Büroları’nın devreye girmesi gerek.
Ancak bugüne kadar Baroların bu alanda sorumluluk üstlendiğini söylemek maalesef zor. Bunun çeşitli sebepleri var. Bilgi Üniversitesi dışında hukuk fakültelerinde mülteci hukuku dersi olmaması, sığınmacılarla iletişim için tercüman bulmanın zorluğu ve maliyeti gibi engeller var. Ama Baroları sığınmacıların hukuki yardım sorunları konusunda çalışmaya teşvik etmek gerek. Af Örgütü geçtiğimiz aylarda tam da bu amaçla Van’da ve İzmir’de Barolar’ın da desteğiyle avukatlara yönelik mülteci hukuku seminerleri düzenledi, biz de bu eğitimlere katkı sağladık. Önümüzdeki dönemde Mersin’de ve Edirne’de iki eğitim daha gerçekleştireceğiz. Bu göle bu mayayı çalmak gerek. Ancak sorunun uzun vadede çözülebilmesi için daha kapsamlı bir tartışmaya ihtiyaç var.
Röportaj:Senar Ataman
Yorum yazabilmek için oturum açmanız gerekir.