2009 Dünya Mülteciler Günü için Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği “gerçek insanlar gerçek ihtiyaçlar” temasını belirlemiş durumda. Bu temanın asıl amacı mültecilerin sorun olarak yansıtılması önyargısını aşmak ve mültecilerin de diğer insanlarla aynı ihtiyaçlara sahip olduğunun altını çizmek, giderek daha da zorlaşan finansal durumların yanısıra, dayanışma ruhunu çağıran ılımlı bir yaklaşım olarak belirtilmiştir. Küresel mali kriz koşullarında sığınmacı ve mültecilerin hak ettiği korumayı alabilmesi, temel gereksinimlerini karşılayabilmeleri, bu gruba yönelik üretilen çözümlerin kriz bahane edilerek kesintiye uğramaması yönündeki bu çaba anlamlı bir girişim olarak değerlendirilebilir.
Sığınmacı, mülteci ve ülkesi içinde yerinden edilenlerin sayılarına ve profiline ilişkin veriler sunan ve BMMYK tarafından yayınlanan 2008 Küresel Eğilimler Raporu önemli gerçeklerin altını çizmektedir. Bu rapora göre: Dünyada 2008 yılı sonunda 42 milyon insan zorunlu olarak yer değiştirmek durumunda kalmıştır. Bunun 15,2 milyonu mülteci, 827,000 i sığınmacı ve 26 milyonu ülkesi içinde yerinden edilmiş kişi konumundadır.
BMMYKnın ilgi alanındaki kişilerin yüzde 49unu kadınlar oluşturmaktadır. Kadınların mülteci nüfusunun yarısını oluşturması, göç sürecinde kadınların pasif ve bağımlı kişi olarak erkeği takip ettiği tezinin aksine, kadınların bağımsız ve kendi adlarına sığınma sürecine katıldıkları yönünde bir izlenim doğurmaktadır.
Mülteci ve sığınmacıların yüzde 44ü ise 18 yaş altındaki sığınmacı ve mülteci çocuklardır. Bu oldukça yüksek bir oran olup, bu grup içinde aileleri ile beraber sığınanların yanı sıra refakatsiz olarak sığınma sürecine katılanların olduğunu da düşünmek gerekmektedir. Yüksek kadın ve çocuk oranları genel mülteci nüfusuna yönelik üretilecek çözümlerde her iki grubun da göz önüne alınarak, özel gereksinimlerinin de hesaba katılması gerektiğini göstermektedir.
8.8 milyon mülteciden elde edilen veriden, dünya mültecilerinin yarısının kentsel alanlarda ve 1/3 ünün ise kamplarda yaşadığı ortaya çıkmıştır.
2008 yılı verilerine göre Afgan ve Iraklı mülteciler dünya çapında BMMYK nın ilgi alanındaki mültecilerin yaklaşık yarısını oluşturmaktadır. Sayıları 2.8 milyonu bulan Afgan mülteciler 69 farklı sığınma ülkesinde yerleşiktir ve en kalabalık gruptur. Iraklılar ise ikinci en büyük grup olup 1.9 milyon civarındadır ve genellikle komşu ülkelere yerleşmişlerdir. Her iki grubun yüksek oranlarda oluşu savaş ve çatışmaların devam ettiği, istikrarsızlığın hüküm sürdüğü bölgelerdeki yıkımlardan yine en çok sivillerin mağdur olduklarını göstermektedir. Demokrasi götürme vaadiyle “global etik” gereği yapıldığı iddia edilen müdahaleler her iki ülkenin de dünya ölçeğinde en büyük mülteci nüfusuna sahip ülkeler olarak anılmasına neden olmuştur.
Sığınmacı ve mülteciler konusunda en duyarlı ülkeler irdelendiğinde gelişmekte olan ülkelerin dünyadaki mültecilerin 4/5 ine ev sahipliği yaptıklarını görmekteyiz. Örneğin Pakistan dünya çapında en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda (1.8 milyon), onu Suriye 1.1 milyon ve İran 980,000 ile izlemektedir. Bunu destekleyen çarpıcı bir tespit ise 2008 yılı sonunda gelişmekte olan ülkelerin 8.4 milyon mülteciye (küresel mülteci nüfusunun yüzde 80 i) ev sahipliği yapması, 49 az gelişmiş ülkenin ise yüzde 18 lik bir nüfusa sığınma sağlamış olması gerçeğidir.
Bulgulara ilişkin genel bir değerlendirme yapacak olursak, kadın ve çocukların gereksinimlerini göz önüne alan ve aynı zamanda tüm mülteci nüfusunu cesaret ve dirençlerinden dolayı onurlandıracak hizmet ve politikaların ve her şeyden önce kaynakların arttırılması gerekmektedir. Bunun için mültecilerin de tüm diğer insanlar ile benzer gereksinimleri olduğu ve bunları karşılamakta eşit haklara sahip olduklarını kabul eden bir bakış açısı gereklidir. Diğer önemli bir nokta ise mülteci nüfusunun oluşumuna yol açan “gelişmiş” ülkelerin sorunun çözümünde etkin rol almamaları meselesidir. Mülteci nüfus için ev sahibi ülkeler daha çok gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler. Bu ülkelerin de zaten sınırlı ekonomik kaynaklara sahip oldukları, kişi başına düşen gelirin azlığı ve pek çok gösterge açısından daha dezavantajlı oldukları düşünüldüğünde, 2009 yılı temasının kaynakların asıl bu meselelere yönelmesi vurgusu daha anlaşılır hale gelmektedir. “gelişmiş” ülkelerin de sorunun çözümünde daha aktif olması için kaynakların daha gerçekçi dağıtımı, gerçek ihtiyaçlara yönelmesi gerekliliği ortada durmaktadır.
** Raporun ayrıntısı için bakınız: “2008 Global Trends: Refugees, Asylum-seekers, Returnees,Internally Displaced and Stateless Persons 16 June 2009 http://www.unhcr.org/4a375c426.html
Yorum yazabilmek için oturum açmanız gerekir.