Müzik ve Mültecilik

‘Fırtınada ak ayazda sürgün her yerde hep yalnızdır’

‘Yaman olur gurbetliğin, İnceden çöken sızısı, Ne zaman diner bilinmez, Hasretimizin yarası’

Özhan Özgün’ün 1980 Sonrası Türkiye’de müzik ve mültecilik ilişkisini irdelen yazısı

1980 sonrası müzikte mültecilik ve göç imgesi

Sığınma ve göç insanlık için yeni bir kavram değildir. Her insan hayatının belirli bir döneminde bulunduğu yerden ayrılmak zorunda kalmıştır. İnsanlar zorunlu kaldıkları için ya da daha güzel bir yaşam için kendi istekleriyle bulundukları yerden ayrılmaktadır. Göç eden insan, yeni gelinen yer ile bırakılan yerin arasında sıkışıp kalmıştır. Bunun yanında yaşadığı yerde ırkı, dini, bir toplumsal gruba mensubiyeti, siyasi görüşü yüzünden hayatı tehdit altında olan kişiler doğdukları, büyüdükleri yerden ayrılmak zorunda kalmış fakat yüreğinin bir kısmını terk ettikleri yerde bırakmıştır. Artık hayatının geri kalanını gittiği yerde mülteci olarak geçirecektir. Buna sığınma, iltica, göç ya da sürgün denebilir.
Bu yazıda 1980 askeri darbesinden sonra siyasi görüşleri yüzünden ülkelerini terk etmek zorunda kalan müzik sanatçılarının gözünden mülteci kavramı ele alınacaktır. Bunun yanında 1980’den sonra müzik piyasasının ‘özgün müzik’ diye nitelediği protest müzik sanatçılarının göç olgusuna bakışına yer verilecektir.

1980 Sonrası Müziğin Genel Özellikleri

1980 öncesi müziğe damgasını vuran müzik türünde gözümüze, bağlama, cura, davul ve kaval gibi Türk enstrümanlarının batı müzik enstrümanları olan gitar, bateri, org gibi enstrümanlarla beraber çalınışı ve doğu – batı sentezine varmak olmuştur. Dünya’da Bob Dylan ve Viktor Jara’nın öncülük ettiği “Yeni Şarkı” türü Türkiye’de de birçok sanatçıyı etkilemişti. Halk müziğinden beslenen bu müzik türü yeni şarkıyı aramakta ve yeni besteler ortaya koymaktaydı. Nazım Hikmet, Ahmed Arif ve Enver Gökçe gibi toplumcu şairlerin şiirleri besteleniyordu. 1980 askeri darbesiyle yeni şarkı, protest müzik yapan sanatçılar siyasi görüşlerinden dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kalmış, ülkede kalanlar uzun süre suskun kalmıştır.

Mülteci Sanatçılar

1980 askeri darbesinde Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre 105 bin kişi siyasi mülteci statüsünde yurt dışına çıkmıştır. Bunların arasında, Cem Karaca, Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ, Ali Asker, Sadık Gürbüz Fuat Saka gibi sanatçıların yanı sıra 1971 askeri darbesiyle yurdunu terk eden Zülfü Livaneli’yi de sayabiliriz. Siyasi mülteci olarak yurt dışına çıkan sanatçılar Avrupa’nın belirli şehirlerinde müzik yapmaya devam etmiş, kendi durumlarını notalara ve sözlere yansıtmışlardır. Ayrıca Avrupa’da yaşayan Türk göçmenlerin durumuna da şarkılarında değinmişlerdir.

1983 yılında ülkeyi terk edip Avrupa’ya giden sanatçı Ali Asker 1984 yılında “Sürgün” adlı albümü yayınlamıştır. Sürgünü şu sözleriyle tanımlamıştır;

“Sürgün bir ağacın kökünün ve yapraklarının kendi yaşam alanına dolan hava ve toprakla bağlantısının kopmasına benzer, sürgün aniden sona eren bir sevgiye benzer sürgün dehşet verici bir ölüme benzer çünkü ölüm bilinçle yaşanmaktadır”

Zülfü Livaneli 1987 yılında yayınladığı “Gökyüzü Herkesindir” adlı albümünde sözleri Aysel Gürel’e müziği kendisine ait olan “Sürgün” adlı şarkıda, sürgün edilmiş birinin duygularını şöyle yansıtmıştır; ‘Fırtınada ak ayazda sürgün her yerde hep yalnızdır’

Fuat Saka’da Almanya’daki siyasi mülteci günlerinde “Exile” Sürgün adlı enstrümantal beste yapmıştır. Ayrıca şarkı sözlerinde Almanya’daki Türk göçmenlerin durumuna değinmiştir. Liman İşçisi adlı şarkısında ülkesinden uzaktaki işçilerin sorunlarını dile getirmiştir;
‘Eser Hamburg akşamları
Yüreğime işler gider
Fırtınayla gelen rüzgar
Yüzümü kavurur gider
…Yaman olur gurbetliğin
İnceden çöken sızısı
Ne zaman diner bilinmez
Hasretimizin yarası’

Ayrıca Fuat Saka yurda döndükten sonra Almanya’daki mülteci günlerinde yaptığı şarkı ve bestelerden oluşan “Bir Sürgün’ün Not Defteri” adlı albümünü yayınlamıştır.
Sadık Gürbüz ‘Ölüm Adın Kalleş olsun’ adlı albümündeki Hamburg Türküsü adlı bestesinde yine Almanya’daki gurbetçilerin duygularını ve ve kendi sürgünlüğünü özetlemiştir;

‘Ay doğuş penceremin perdesinin ardından

Çekerim hasretliği kurtulmanın derdinden
Ay doğmuş parıl parıl Hamburg’u aydınlatır
Şu memleket hasreti yüreğimi çınlatır
Gurbet kurtuluş olmaz elin kahrı çekilmez
Ne zaman döneceğiz bunu hiç kimse bilmez’

Cem Karaca, siyasi mülteci olduğu dönemlerde “Almancılar” adlı şarkısıyla, “Almancı” diye tabir edilen göçmenlerin Almanya’ya gidiş sürecini şu sözlerle özetlemiştir;

‘Davulla zurnayla yola çıkmış
Bandoyla karşılanmıştık
İş gücümüzdü sattığımız
Ter olup çarklara aktığımız
Servete servet kattığımız
Gurbet el şimdi bize Dön geri diyor
Bebeler doğurduk gurbet ellere
Büyüdüler verdik taş mekteplere
Dilleri dönmez ki bizim dillere
Merhabayı bilmez “guten tag” diyor
Yılda bir kere izindir deyip
Bulgar’ın Yugoslav’ın yolunu tepip
Edirne Ardahan gözümde tüten
Canım memleket bize Almancı diyor’
Şanar Yurdatapan’ın bestesini yaptığı, Melike Demirağ’ın seslendirdiği “İstanbul’da Olmak” adlı şarkısıyla Avrupa’daki siyasi mültecilerin hislerine tercüman olmuştur;
‘yayılmışız dünyanın dört bir yanına
kimisi ta Kopenhag’da, kimisi Paris
bedenimiz orda burda dolanır amma
çok hem de çok uzak yerde kalbimiz
şimdi İstanbul’da olmak vardı anasını satayım
püfür püfür bir vapurun yan tarafında

Göç Olgusu

Bunun yanında mülteci olmayıp göç hakkında şarkılar yapan sanatçılar da vardır. Gülbahar Uluer, “Muhacir” adlı albümünde muhacirin (göçmen) tanımını “giderken bakışı ardında kalan” olarak tanımlamış, gittiği yerden zorunlu olduğu için ayrılan kişinin duygularını anlatmıştır. Ayrıca “Hoşçakal Doğduğum Topraklar” adlı şarkısında bir muhacirin yurdundan ayrılırken ki duygularını anlatmaktadır;

“Hoşçakal,
Gidiyorum doğduğum topraklardan
Bilmiyorum nerdeyim hayatın sularında
Ah…yurtsuz ömrüm neredeyim
Kendini bulamıyor muhacir elim”

1990’lı yılların ikinci yarısında ‘Güneşin Kızıyla Buluşmak’ adlı albümünde Metin Yılmaz sözleri Ahmet Telli’ye ait olan ‘Göç’ adlı bestesinde ;
Göç oldu bir acıdan öbür acıya
oysa sağrısı kurumamıştı atımızın
Konar göçer olduk yedi iklimde
tanığımızdır dağlar taşlar

Hilmi Yarayıcı 1999 yılında yayınladığı “Sürgün” adlı albümünde sözlerini İbrahim Karaca’nın yazdığı, müziği anonim olan “Sürgün” adlı şarkıda ülkesini bırakmak zorunda kalan kişilerin duygularını anlatmıştır;

‘Delikanlı ömrümü sürgüne verdi geçen yıllar
Unutamadım yine büyüdü sana gelen yollar’

Yeni Türkü grubu “Dünyanın Kapıları” adlı albümlerinde Murathan Mungan’ın “Göç Yolları” adlı şiirini bestelemiştir;

‘Göç yolları

Göründü bize
Görünür elbet
Göç yolları
Bir gün gelir
Döner tersine
Dönülür elbet’
Grup yorum “İleri” adlı albümünde ülkesinde yerinden edilenler için “Göç Destanı” adlı enstrümantal şarkıyı bestelemiştir.

Sonuç Yerine

Yazının sonuç bölümüne Zülfü Livaneli’nin şu sözleri denk düşmekte ve belki de bir temenni yerine geçmektedir;
“Ne böyle gurbet olsun
Ne de böyle şarkılar”

Özhan Özgün

Read Previous

Hayalet Habur’da ortaya çıktı

Read Next

İki Soru