TİHV Mülteci Projesinin 1. Yılında Özge Çelebi’yle Röportaj: “Terk edilmişlik, bırakılmışlık hissi var olan durumu 3-4 kat ağırlaştırdı”

Mülteciler normalde haklarına erişmekte, hizmetlere ulaşmakta zorluk yaşıyorken afet zamanında neler yaşanıyor? Van’da yaşanan deprem sonrasında mültecilerle çalışma yürüten Sivil Toplum Örgütleri (STÖ) çalışmalarını durdurdu. BMMYK Van Ofisi kapandı. Mültecilerin çoğu başka illere gönderildi.  Her şeye rağmen bazı mülteciler Van’da kalmaya devam etti. O dönem yaşananları depremden birkaç ay sonra mültecilere hizmet sunmaya başlayan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Mülteci Ofisi danışmanı Özge Çelebi’yle konuştuk.

Özge Çelebi kimdir? Sizi tanıyabilir miyiz?

Benim mültecilerle ilk sivil toplum örgütü deneyimim Sınır Tanımayan Doktorlarla olmuştu. Deprem sürecinde psikososyal destek sunduk. Daha çok Van’ın merkez köylerinde çalıştık. Merkezde de mültecilere psikososyal destek sunuyorduk. İlkin mültecilerle burada çalıştım. Sonrasında hazır böyle bir temasımız olmuşken Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) bu projesinde danışman olarak çalışmaya başladım. Esasında ben psikoloji mezunuyum. Yani psikologum. Danışman olarak çalışıyorum. Böyle başladı ve bir yıldır bu çalışmanın içindeyim.

Projenin amacı ne?

Amacımız, işkence görmüş mültecilerin tedavisini yapmakla beraber, sahip oldukları hakları koruyup, etkin kullanımlarını artırmak. Ayrıca mültecilerin kamu kuruluşlarına, yada diğer sivil toplum örgütlerine ulaşımlarını sağlayarak, kullanabilecekleri hakları, yardım yada sosyal bir takım şeylerin kullandırılmasında rol alıyoruz. Bir hekimimiz var. O yarı zamanlı çalışıyor. İşte, işkence görenlerin tedavisini ücretsiz yapıyoruz. Bir avukatımız var; hukuki alanda destek sunuyor. Bir de tercümanımız var. Tabiki, gönüllülerden oluşuyoruz. Mülteciler çoğu zaman hak ihlalleri olduğunda, örneğin hastaneye başvuruları geri çevrildiğinde bize başvuruyorlar. Biz, prosedürü ve haklarının ne olduğunu onlara açıklıyoruz. Böyle bir takım hizmetler sunmaya çalışıyoruz.

Peki, projeden yararlanan mülteci sayısı ne kadar? Ne yoğunlukta bir çalışma yürütüyorsunuz?

Bu konuda net bir cevap veremem. Şuan Van’daki mülteci sayısı 300 civarında. Ama biz telefonla da danışmanlık hizmeti sunuyoruz. Yani çok farklı yerlerden çok farklı insanlar arayabiliyor. Ağrı ve Van’ı kapsıyor bu proje. Ama bakıyorsunuz Tokat’tan, Mersin’den bilgi isteyen, yönlendirme isteyen, prosedürü soran, işte BMMYK ile nasıl iletişime geçeceğini merak edenler oluyor. Yani kaç kişiye ne kadar hizmet sunduğumuzu net olarak söylemem. Ama şuan birebir fiziken temas ettiğimiz 300 civarında mülteci bulunmakta.

Galiba sayının az olması Van’da yaşanan depremle ilgili…

Tabii, deprem öncesi 2200 kadar mülteci varken deprem sürecinde hem BMMYK’nın yönlendirmesiyle, hem kendi istemleriyle hem polisin göndermesiyle bu kişiler Türkiye’de farklı şehirlere dağıldılar. Bir kısmı geri dönmek istedi. Bir kısmı hiç gitmek istemedi. Geri dönenler vs. şimdi 300 kişiler. Polis sınırdan gelenleri, yeni iltica başvurusunda bulunanları Van’da barındırmıyor. Bu nedenle bu sayı hep sabit. Şimdilik 300 mülteci var. Ama Nisan ayıyla beraber yabancılar şube artık yeni gelen başvuruları Van’a kabul edecek. O zaman büyük bir patlama olur mu çok kestiremiyorum. Ama olabilecek bir şey. Van’ın sınır şehri olması vs. sebeplerden dolayı ben kalabalıklaşacağını seziyorum. O zaman işler biraz daha sarpa sarabilir. Şimdi 300 mültecinin ihtiyaçlarını karşılamak, sağlık sorunları çözmek vs.vs. bunlar bile şuan can sıkabiliyor.

“Mülteciyi hastaneye yatırmak için 3 kere hastaneye, 2 kere yabancılar şubeye gittik ve bir hafta uğraştık”

Yani mülteci sayısı 300 iken proje, mültecilere hizmet sunma noktasında sıkıntı mı yaşıyor? Başa çıkmakta zorlanıyor musunuz?

Başa çıkmakta zorlanmaktan öte sürekli önünüze taş konulduğu için siz 3.yada 4. kez zorladığınızda… Mesela hastanede yatan mülteci bir hastamız var. Onu hastaneye yatırmak için bir hafta uğraştık. 3 kere hastaneye gittik. 2 kere yabancılar şubeye gittik. Şuan hastanede yatıyor ama bu bürokrasi gerektiren bir sürü işle uğraşmanızı gerektiriyor. Çünkü oturmuş bir yasa, herkesin bilgisi dahilinde olan şeyler değil. Mesela hastaneye gidiyorsun emin olamıyorlar “bu hastayı alsak mı almasak mı”, “başımıza bela olur mu olmaz mı” diye düşünüyorlar. Onun sağlık hakkı ne derece var? Mesela sadece acile mi gidebilir, sadece muayene mi olabilir, sadece tahlilini mi yaptırabilir? Bu tür sorunlar olduğu için herkes başkasına soruyor ve iş baya yılan hikayesine dönüyor. Bu uzunlukta, birazcık daha sistematik bir şey olsa aslında işler daha kolay ilerleyecek. 1 hafta uğraşacağımıza o an yatırırdık. Ama bir şekilde o mülteciyi yatırdık. Sadece önümüze engeller çıktı.

“Bazen ‘kaynak yetersizliğinden’ mültecilere ilaç verilmiyor”

Bu sorun yetkililerin mevzuatı bilmemesinden mi kaynaklanıyor?

Evet, o da var. Bir de mevzuatta sürekli değişiklikler olabiliyor. Mesela Valilik istemediği zaman emrini çekiyor, bizim haberimiz olmuyor. Mesela ilaç yardımı bazen 3 ay sürüyor. Bazen “kaynak yetersizliğinden” mültecilere ilaç verilmiyor. Siz tekrar durumu düzeltmeye çalışıyorsunuz. Hep bir yapboz dönemi oluyor. Türkiye’nin her yerinde stabil bir durum olsa sorun olmaz. Ama sürekli değişikler oluyor ve her değişiklikten herkes haberdar olmuyor. İlla emin olmak için bir sormak gerekiyor.

Projenin Van’ı ve Ağrıyı kapsadığını söylediniz. Mülteciler Ağrı’dan buraya gelip destek alıyorlar mı?

Yani şöyle. Ağrı’da birebir danışmanlık hizmeti verme imkanımız yok. Ama telefonla danışmanlık hizmeti sunabiliyoruz. Çünkü ofis sadece Van’da. Ağrı’yı şöyle düşünüyoruz. İşkence görmüş mültecilerin tedavisi için Van’daki ofiste hizmet veriyoruz. İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı (İKGV) var orada. Onlarla iletişim halindeyiz. Onlardan işkenceye uğrayanları bize yönlendirmelerini istiyoruz.

Yani işkenceye uğrayan mülteci olduğunda İKGV size yönlendiriyor

Daha gelen mülteci yok. Ama bu anlamda işkenceye uğrayan Ağrı’daki mültecilere hizmet sunuyoruz.

“BM Yetkilisi Van’a atandı”

Van’da sizin dışınızda mültecilere yönelik hizmet sunan Sivil Toplum Örgütü (STÖ) var mı?

Şöyle, geçen hafta Birleşmiş Milletlerden ziyaret ettiler. BM Yetkilisi atandı buraya. Kurum ziyaretleri yaparken bize de uğradılar. Sordum siz ne zaman açılacaksınız diye? “1 ay da olabilir 3 ayda” dendi. Onlarda ortalıktalar ama aktif bir çalışmaları yok. MAZLUM-DER var. Çok bileşenli bir yapı olduğu için, insan hakları örgütü olduğu için, ayırdıkları enerji bizimki kadar olamıyor. Çünkü ilgilendikleri başka şeyler de var. Onlar daha çok Suriyeli mültecilerle ilgileniyorlardı. Öyle bir yardım kampanyaları vardı. Van’da olan Suriyeli mülteciler pasaportla giriş yapanlar. Biliyorsunuz Suriyeli mülteciler genellikle kamplara yerleştiriliyorlar.  Van’da olanlar da çok değil 2-3 aile. O 2-3 aile de tanıdıkları veya yakınları Van’da olduğu için buraya gelmeyi tercih etmişler. MAZLUM-DER daha çok onlarla ilgileniyor. Onun dışında aktif olarak mültecilerle ilgilenen başka bir yer yok. VAKAD partnerimiz olduğu için onlara sık yönlendirme yapıyoruz.

“Maalesef depremin hemen ardından mültecilerle çalışan hiçbir kurum kalmadı”

Deprem öncesinde alanda çalışan STÖ’ler vardı değil mi?

Tabii. Deprem öncesinde VAKAD çok daha aktif çalışıyordu. İKGV vardı. Birleşmiş Milletler vardı. MAZLUM-DER çalışıyordu. Şimdi maalesef depremin hemen ardından çalışan hiçbir kurum yoktu.

Proje çalışmaları kapsamında yerel STÖ’lerle ilişkileriniz nasıl?

Bir kısmıyla gayet iyi, bir kısmıyla çok fazla iletişimde olamıyoruz. Mesela VAKAD proje ortaklarımızdan bir tanesi. Çok sıkı bir ilişki içindeyiz. Mesela kadın mültecilerle ilgili çalışma yürütüyoruz onlarla. Hem bunu bir psikososyal destek  faaliyeti olarak da görebiliriz. VAKAD’ın dil öğrenmelerini sağlayabilmek için Türkçe-İngilizce kursları var. Türkçe kursu özellikle onların buraya adaptasyonlarında çok önemli. Hani çalışma ortamına girdikleri zaman, hem sokakta herhangi bir şey yapmaya başladıkları zaman, kamu kuruluşuna, hastaneye gittiklerinde vs. Böylece kendilerini buraya ait hissediyorlar, kendilerini ifade imkanı buluyorlar. Bu nedenle bu önemli. Ayrıca birlikte bir iş yapmış oluyorlar. Kadınlarla sürekli iletişim halinde oluyorlar. Kendileri gibi aynı sorunları yaşayanlarla beraber olmuş oluyorlar. VAKAD’dan İngilizce ve Türkçe için mekan desteği alıyoruz. Aynı zamanda kadın, çocuk sağlığı hakkında oranın aktivistleri seminerler, bilgi toplantıları yapıyor. Aynı zamanda iş arayan kadınları genelde VAKAD’a gönderiyoruz. Çünkü uygun şeyler çıkabiliyor oradan.

“BM kapandı, bir şey soramıyorlar, bir yetkili bulamıyorlar, Ankara’daki telefonlarda kimseye ulaşamıyorlar”

Bu dönemi nasıl gözlemdiniz?

O süreç hepimiz için çok ağırdı. Mültecilerle çalışan bir insan hakları aktivisti olarak da bunu söyleyebilirim. Çünkü bu terk edilmişlik, bırakılmışlık hissi var olan durumu 3-4 kat daha artırdı. Özellikle BMMYK’nın burada olmaması burada yaşayan mültecileri çok etkilemişti. Görüşme tarihleri belli olan mülteciler vardı. Depremden sonra ne olacağı belirsizleşti, BM kapandı, bir şey soramıyorlar, bir yetkili bulamıyorlar, Ankara’daki telefonlarda kimseye ulaşmıyorlar. Hepsi bir boşluk hissi, ne yapacağını bilememe hissi çok olumsuz etkiledi. Danışmanlık hizmeti veren, sosyal haklarına erişimi kolaylaştıran kurumların olmaması da etkiledi. Ama mülteciler üzerinde en ağır etkiyi BM yarattı.

“Mülteciler üzerinde en ağır etkiyi BM yarattı”

Halkın mültecilere yaklaşımıyla ilgili gözlemleriniz neler?

Van sınır kent olduğu için 1995’ten bu yana mülteci kabul ediyor. Dolayısıyla mülteciler çok yabancı oldukları kişiler değil. İranlı çok yoğun geldiği zaman İranlılar, şimdi Afganlar yoğunluğu var. Ev kiralamak, iş vermek derken sürekli temas halindeler. Yabancı değiller. Çok aşırı ırkçı bir tutum, durumla karşılaşmadık. Buranın halkı mültecilere alışık. Mültecilerin de Van’la değişik bir duygusal bağı var bence. Özellikle İran’dan gelenler için buranın kültürü biraz daha yakın geliyor. Kendi ülkelerinden çok uzakta olmadıklarından eminler. Bir nebze rahatlar. Kütahya, Nevşehir gibi mültecilerden bi haber mültecilerle yeni yeni tanışan, gören şehirlerdeki tutum biraz daha farklı, biraz daha zor. Ama burası onlar için rahat.

“Terk edilmişlik, bırakılmışlık hissi var olan durumu 3-4 kat ağırlaştırdı”

Bir süre önce mültecilerle yaptığımız röportajda deprem öncesi Van’da yaşayan mültecilerin Van’a geri dönmek istediklerini duymuştuk. Bu durum bahsettiğiniz durumla mı ilgili?

İş açısından da rahatlar. Çalışma izinleri yok ve hakları olmasına rağmen kayıtsız işçi olarak burada daha kolay çalışabilme imkanı buluyorlar. Mesela Kütahya’dan Van’a çalışmak için mültecilerin geldiği söyleniyor. Çünkü orada hiçbir şekilde çalışma imkanı tanımıyorlar. O yüzden burada bulur, çalışırız diye buraya geliyorlar.

“Dilekçe yazıyorsun, başka örgütlere gönderiyorsun, yardım istiyorsun ama bir sonuç alamadığın zaman o kişinin gözünün önünde eridiğini, hastalığının ilerlediğini görmek gerçekten çok rahatsız edici”

Çalışma döneminizde sizi çok etkileyen olay bir olay oldu mu?

Özellikle sağlık alanında yaşanan sıkıntılar çok etkiliyor. Hepatit-C hastası olan bir mültecimiz vardı. İlaçları ve tedavisi çok pahalı. BM karşılayamayacağını söyledi. Valilik, İçişleri Bakanlığı, Sosyal Yardımlaşma  bu konuda tutuk davrandı. Her gün onun için bir şey yapmaya çalışıyorsun. Dilekçe yazıyorsun, başka örgütlere gönderiyorsun, yardım istiyorsun ama bir sonuç alamadığın zaman o kişinin gözünün önünde eridiğini, hastalığının ilerlediğini görmek gerçekten çok rahatsız edici. Yani elinizden bir şey gelmiyor. O çaresizlik hissi en ağır olan şey.

11 çocuğu kurban edip, sınır dışı ettiler. Belki mülteciliği hak edecek asıl insanlardandı. Ama sınır dışı edildi”

Birkaç sınır dışı vakası vardı. Onlar da çok etkiledi. Tamamen illegal yollardan sınır dışı edildikleri için. Refakatsiz çocukların yoğun girişlerinin olduğu bir dönemdi. Refakatsiz çocuklar yani 18 yaş altı yalnız çocuklar farklı bir prosedüre tabiler. Devlet korumasına alınmaları gerekiyor. Baktılar ki ciddi bir giriş var. Buna bir yük gibi baktılar. Bu yüzden 11 çocuğu kurban edip, sınır dışı ettiler. Ondan çok etkilenmiştim. Çünkü sonrasında sınır dışı edilen çocukların birkaçının hikayesini duyma fırsatı buldum. İşte bir tanesi Afganistan’ın Gazne bölgesinden gelmişti. O dönem Gazne’ye yoğun bir Taliban saldırısının olduğunu biliyorum. O çocuk dışarıdayken annesi, ailesi evdeymiş. Ve ev bombalanmış.  Hayatta kalan sadece bu çocuk. Sonrasında buraya kaçak yollarla giriş yaptı. Belki mülteciliği hak edecek asıl insanlardandı. Ama sınır dışı edildi. Bu tür şeyler insanın canını çok sıkan üzen şeyler.

Sınır dışı edilmeleri yurda yerleştirilmelerinden sonra mı gerçekleşti?

Evet. BM’de kayıtları yoktu.

Sadece Emniyette mi kayıtları vardı?

Bence oraya da kayıtlarını yapmamışlardı. Polis onları alıkoyup, gözaltında tuttuktan sonra sınır dışı etti.

Yurda yerleştirilmemişler miydi?

Yerleştirildiler, ama resmi olarak olmadı. Sadece onları orada barındırdılar. Ve sınır dışı etmek için beklettiler. Sonrasında sınır dışı edildiler.

11 kişilik bir çocuk grubundan bahsediyorsunuz değil mi?

Evet, sonrasında haberlerini aldım. Sınır dışı edildik diye bize ulaştılar. Bir kısmı yeniden giriş yapmış. Onlar bu sefer daha akıllıca davranıp önce BM gittiler daha sonra emniyete gidip başka bir şehre yerleştirildiler.

“Kendi vatanlarından, topraklarından eden o ülkeye yerleşmek için sırada bekliyorlar. Bu çok saçma bir döngü”

Zor bir çalışma alanı. Yıprandığınızı düşünüyor musunuz?

Tabii, kendi açımdan bir sürü sorguladığım durum söz konusu. Şu bütün çerçeveye uzaktan baktığınızda gerçekten kabul etmediğiniz, ret ettiğiniz bir sürü şey oluyor. İnsanlar niye mülteci, neden buraya geldiler, neden ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar? Çünkü ülkelerinde savaş var. Savaşı çıkaran ABD, işte diğer güçler. Ve mülteciler buraya kaçarak geliyor. Kendi vatanlarından, topraklarından eden o ülkeye yerleşmek için sırada bekliyorlar. Bu çok saçma bir döngü. İnsanlar keşke kendi toprakları içerisinde, huzurlu, barış içerisinde yaşayabilseler. Hiç kimse hiç kimsenin ülkesine gitmek için kapısında kul köle olmasa. Maalesef böyle bir durum var. Tabii bu işin politik ve vahşi bir savaş ortamı var. Bu çok canınızı sıkan bir şey. Ama değiştirebileceğiniz, bireysel olarak yapacağınız bir şey olmadığını görünce durumu kabul edip, reel durum üzerinden hareket etmek zorundasınız. Öteki şekilde emin olun ruh sağlığınız bozulur. Çünkü hiçbir açıklaması, hiçbir mantıklı tarafı yok bu işin.

“onları görünmeyen duvarlar içerisinde hapsediyorsun aslında. Madem kabul ediyorsun haklarını da ver o zaman. Burada ona sadece nefes alma hakkı verme”

Bu ülkede mülteci yada sığınma sahibi olarak kabul edilen kişilerin hakları bile çok sınırlı. Bu da insanı gıcık eden başka bir yanı. Madem kabul ediyorsun haklarını da ver o zaman. Burada ona sadece nefes alma hakkı verme. Çünkü bir insan haklarıyla insandır. Yani sağlık hakkı, eğitim hakkı, seyahat hakkı olmadan nasıl yaşayabilir? Onları görünmeyen duvarlar içerisinde hapsediyorsun aslında. Çünkü hiçbir hakları yok. Hani bence bu ülkenin, bu devletlerin buna hakkı yok. Yani bu insanlara bunu yapmaya hakları yok. Ama maalesef ki durum bu. Biz hak alanında çalışanlar olarak şey sıkıntısını yaşıyoruz. Yani kırıntı. Kırıntıları toplamaya çalışıyoruz. Ufak ufak şeyleri toplamaya çalışıyoruz. Bir noktadan sonra bunu düşünmek bile güç. Düşündüğünüz zaman kendinizi rahatsız hissediyorsunuz. Çünkü sorunu kökten çözebilecek bir yol çıkartamıyorsunuz. Çözemiyorsunuz. Yani hep bir bireyler üzerinden yada kendi gücünüz yettiğince bir şey yapıyorsunuz. Bu rahatsız eden bir yanı. Ama yapacak bir yol yöntem yok. Elimizden geldiğince destek olmaya çalışıyoruz.

“dünya ben doğmadan önce de, ben yokken de ne bileyim öldükten sonra da adaletsiz bir yer”

Bu sorunları düşünmek yıpratıcı olmalı. İnsan hizmet veremeyeceği bir duruma gelebiliyor. Çok zorlandığınızda destek aldığınız kimseler var mı?

Bu döngüyü, durumu tartıştığımız kişiler var. Neyse ki bir yıl olduğu için o mekanizmayı iyi oturttum. Olaylara duygusal açıdan baktığınızda bu sizi mahveder. Doğru yorumlamaya çalışıyorum. Ve dünya ben burada doğmadan öncede, ben yokken de ne bileyim öldükten sonra da dünyanın adaletsiz bir yer olduğundan eminim. Bu benimle ilgili bir sorun değil. Dünya adaletsiz bir yer. Öncelikle bunu kabul etmek gerekiyor. Hani buradan yola çıkıyorum. İnsanlara açıklama yaparken “niye şöyle olmuyor, böyle olmuyor” dediklerinde bir kere dünya da adaletsiz bir yer. Bunu kabul edin diyorum. Oradan başlayın. Öteki türlü şuan ben Türkiye vatandaşıyım, Avrupa vatandaşıyım yada Afganistan’dan gelen biriyim. Ortak zemin ve aslında anlamı olan tek şey bizim insan oluşumuz. Ama maalesef ki farklı koşullarda yaşıyoruz. Bu adaletsizlik. Bunu kabul edip böyle mücadele etmek gerekiyor. Bu birazcık da olsa ayakta tutan ve doğru değerlendirmeler yapmamızı sağlayan bir şey oluyor. Oradan yola çıktığın zaman daha kolay.

Yürütülen çalışmaların, hizmetlerin proje bazlı olması yapılan onca güzel çalışmanın bir noktada bitmesi demek. Bir şekilde projenin bitmesi destek alacak mültecinin “ne yapacağım” demesi demek. Proje bitince mülteciler sıkıntı yaşamayacak mı? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

projecilik de bir strateji. Kendi ülkelerine mülteci istemedikleri için Türkiye’ye yatırım yapıyorlar. 

Bence bu konuda hiçbir endişeniz olmasın. Çünkü bu projecilik de bir strateji. Yani Avrupa ülkelerinin Türkiye üzerindeki bir stratejisi. Sonuç itibariyle onlar kendi ülkelerine mülteci istemedikleri için Türkiye’ye yatırım yapıyorlar. Mültecilerin Türkiye’de tutulması için projeler, fonlar, destekler sağlanacaktır. Proje yazan insanlar da oldukça da burada bu tarz çalışmalar olacak. Bizim projemiz yakında bitecek. Haklı tarafları da var. Birincisi TİHV mültecilik konusuyla eski bir geçmişe sahip değil. Asıl profesyonel olarak çalıştığı, yoğun bir birikime sahip olduğu konu işkence.  Böyle olunca tedavi merkezi açılması düşünülüyor.

“onların bir gün çığırından çıkma ihtimalini göze alamazlar”

Artık mülteci projesi bir basamak, bir adım, bir ortam gözlemi olarak düşünebilirsiniz. Normalde bu iş TİHV’in asıl işi değil. Ama bir adım olsun diye böyle başladı. Ama ben eminim burası sınır kent olduğu için sayı 2000 üzerine çıktığında muhakkak ki bir STÖ gelecek ve projeler oluşturulacaktır.  Dolayısıyla ben endişeli değilim. Dediğim gibi bu bir strateji ve olmazsa olmaz gibi bir şey. Çünkü burası önemli bir nokta. Bir şekilde onlara yardımcı olacak STÖ’lerin olacağını düşünüyorum.

Röportaj: Senar Ataman

Kaynak: Terk edilmişlik bırakılmışlık hissi var olan durumu 3 4 kat ağırlaştırdı – Mülteci NET

Read Previous

Türkiye’nin İlk İltica Yasası TBMM Genel Kurulunda

Read Next

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu kabul edildi