Türkiye’nin İlk İltica Yasası TBMM Genel Kurulunda

00yorumTürkiye tarihinin ilk kez iltica alanını da içeren yasası olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) Tasarısı nihayet TBMM genel kurulu önünde. Bu haliyle Türkiye’de bu konuda önemli değişiklikler ve yenilikler içeren tasarının yasalaşması aşamasında bulunduğumuzdan insani koruma alanında tarihi bir kavşakta olduğumuzu iddia edebiliriz.

Taner Kılıç’ın yazısı

İltica koruması çok uzun asırlardır gelenek hukuku içinde bir uygulama alanı bulmuş olmasına, İHEB madde 14 kapsamında temel ve birinci kuşak insan haklarından sayılmasına, bu alandaki halen en önemli ve yaygın uluslararası hukuk belgesi olan 1951 Cenevre Sözleşmesini hazırlayan ve taraf ülkelerden olmamıza rağmen ülkemizde hak ettiği yasal düzenleme nedense lüks görülmüştür. Eksik veya yanlışları ayrıca değerlendirilebilir ancak bu alanı içeren bir yasanın bir ülkede bulunmayışı başlı başına o ülke için yüz kızartıcı sayılmalıdır. İşte şimdi artık bu ayıbın giderilmesi aşamasındayız.

Doğudan ve güneyden bayta ve kuzeye doğru giden önemli bir göç rotasında birçok insan için transit ülke olan Türkiye’nin yakın zamanda bazı insanlar için de varış ülkesi olma özelliği ortaya çıkmıştır. Ancak tabii ki her zaman için keyfi nedenlerle harekete geçen değil, zorunlu ve yaşamsal bir göç hareketinden söz ettiğimize göre bölgedeki ülkelerde yaşanan ağır insan hakları ihlalleri, yaşanan iç savaşlar bu insan hareketinin esas kaynağını teşkil etmektedir. Bölgede bilinen insan hakları atmosferinin yakın zamanda değişmesi beklenmediğine göre bu atmosferden insani bir refleks ile kaçarak ülkemize sığınan insanlara nasıl bir yaşam standardını layık gördüğümüz bizim için önemli bir insan hakları uygulaması göstergesi olacaktır.

Bu kapsamda Suriye’de yaşanan iç çatışmalar nedeniyle ülkemize sığınan sığınmacıların durumu -hem 400.000’e ulaştığı ifade edilen sayıları hem de dağıldıkları alan dikkate alındığında- Türkiye’de yeniden ve çok daha ciddi bir şekilde dikkatleri iltica alanına çekmiştir. Bunun dışında 2012 yılında sayıları ciddi bir artış ivmesinde bulunan Suriye dışındaki ülkelerden gelen bireysel iltica sayılarının yükselmesi, buna karşılık BMMYK’nin üçüncü ülkelere yerleştirmesini yaptığı kişi kotalarının azalması ile Türkiye’de bulunan sığınmacı sayısı göz önünde bulundurulduğunda –kitlesel akınları hariç tutarsak-  Türkiye tarihinin en yüksek sayılarına ulaşmıştır (BMMYK Türkiye verilerine göre kayıt için bekleyenler hariç olmak üzere 28.02.2013 tarihi itibariyle 33.681 kişi). Öyle ki, sığınmacıların yerleştirildiği “uydu kent” olarak tabir edilen il sayısı 63’e çıkarılarak illerdeki kontenjanlar ciddi bir şekilde arttırılmıştır. Bunun sonucu olarak birçok ilde son altı ayı içine alacak şekilde hem kamu idaresi, hem yerel idare, hem de sivil toplumu olarak adeta bir şok hali yaşanmaktadır.

Önceki yıllarda AB üyelik müzakere süreci, buna bağlı olarak oluşturulan 2005 Göç Ulusal Eylem Planı (UEP), mahkum olunan oldukça ağır AİHM kararları ve Türkiye’nin genel anlamda düzeltmek istediği insan hakları karnesi gibi alana ilişkin motivasyonların dışında günümüzde artık neredeyse bir gün ertelenemeyecek ağırlık ve yoğunlukta bir tablo söz konusudur. Bu nedenle mevcut tasarıdaki eksiklik ve kimi maddelerindeki tehditlere rağmen yasanın biran önce çıkarılması mevcut duruma göre çok önemli gelişmeleri vaat ettiğinden hayati bir öneme sahiptir. Alanda çalışan sivil toplum kuruluşları, akademisyenler ve alanla ilgili kamu kuruluşları ile son üç yıla sarkan yoğun istişare süreci ile örnek gösterilebilecek bir yasama çalışmasında bulunan İçişleri Bakanlığının kurduğu “İltica ve Göç Mevzuatı ve İdari Kapasitesini Geliştirme ve Uygulama Bürosu” şüphesiz bizim halen bulduğumuz eksikliklerine rağmen önemli bir yasa ve model ortaya koymuştur. Yasa ile yapılacak değişiklikler bu yazı kapsamında değerlendirilemeyecek kadar çoktur ancak Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) isminde kamudaki politika belirleme ve uygulama anlamında çok başlılığı ortadan kaldıracak yeni ve güçlü bir yapının ortaya çıkması bizim için tünelin ucunda görülen ışık gibidir. Yasa ile sığınmacılar hakkında ikamet, harçlar, sağlık, eğitim ve çalışma alanlarında önemli iyileştirmeler düzenlenmektedir. Sivil toplum ve akademisyenlerin içinde olacağı yeni komisyonların bundan sonra bu alandaki politikaların oluşturulmasında rol sahibi olacak olmaları sadece bu alan için değil, şüphesiz sivil toplum ve akademinin Türkiye’de üstlendiği genel rol dağılımları açısından da çok önemlidir.

3 Mayıs 2012 tarihinden itibaren TBMM gündeminde bulunan, esas ve tâli komisyon çalışmaları tamamlanan ve nihayet artık genel kurul önüne gelen tasarı tüm bu kısaca belirtmeye çalıştığımız nedenlerle çok önemlidir. Derneğimizin de içinde bulunduğu Mülteci Hakları Koordinasyonu (MHK) tasarıya ilişkin görüşlerini ve bu aşamada iken halen yapılabileceğine inandığı iyileştirme önerilerini evvelce Komisyon üyesi milletvekillerine ulaştırmıştır. Genel kurulda da tasarı görüşülürken ve nihai değerlendirme yapılırken milletvekillerinden beklediğimiz temel ve birinci kuşak insan hakkı alanını içeren bu düzenlemenin önerilerimiz doğrultusunda daha da olumlu ve insani bir standartta yasalaşmasıdır. Zira, bu alanda görece iyi tarihimizle övünmenin yanında günümüzde sınırlı bir süre ülkemizde kalacak sığınmacılara bu sınırlı sürede nasıl bir yaşam standardı layık gördüğümüz ancak bu yasa ve onun uygulaması ile ortaya çıkacaktır.

Av. Taner KILIÇ

 

Not: Bu yazı 14 Mart tarihinde Zaman Gazetesinde yayınlanmıştır.

Read Previous

Mülteci-DER: Mülteciler açısından Türkiye’de 2012 VE 2013

Read Next

TİHV Mülteci Projesinin 1. Yılında Özge Çelebi’yle Röportaj: “Terk edilmişlik, bırakılmışlık hissi var olan durumu 3-4 kat ağırlaştırdı”