Suriyeli yetişkinlere son zamanlarda verilmeye başlanan anca çok sınırlı olan çalışma izinlerinin etkisiyle; çocuklar kaçak işyerlerinde, denetimsiz, kayıt ve insanlık dışı koşullarda çok küçük paralara ve uzun sürelerde çalıştırılıyorlar. Çalışmaları yetmediği gibi çalıştıkları işyerlerinde nefret cinayetlerine, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyorlar. Ne yazık ki mülteci çocukların geldikleri bu yerde onları çalıştıran, sömüren iş yerleriyle ilgili yaptırımlar ise ya çok zayıf ya da hiç yok.
“Bir evimiz bile yok,
sürgünüz sadece,
Bizi kabul eden bir ülke çıksın diye
Bekliyoruz içimizde bir huzursuzluk,
Sınıra en yakın yerde”
Bertolt Brecht
Birkaç gündür medyada Suriyeli mülteci çocukların çalıştırıldıklarına ilişkin haberler çıkıyor. En son 27 Şubat günü sosyal medyada bir fotoğraf dolaştı. On yaşlarında bir oğlan çocuğu, sırtında çuvalı ile bir kameranın vizörüne denk gelmiş… Kendisi fark etmiş mi bilmiyoruz ama biraz araştırınca fotoğrafın DHA kaynaklı olduğunu bulabiliyoruz. Biraz daha bakınca fotoğrafın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan kısa bir habere ait olduğunu görüyoruz: “Ahmet’in yaşı küçük yükü büyük… “
Haberde 10 yaşındaki çocuğun Suriyeli olduğunun anlaşıldığı, atık kağıt toplayarak ailesinin geçimine katkı sağladığı yazıyor. Çocuğun çevredekilerin yardımını kabul etmediği ve bir süre sonra da çuvalı ile uzaklaştığı belirtiliyor. Haber öylece bitiveriyor…
Haber bitmiş, Ahmet fotoğrafı çeken ve ona yardım etmek isteyenlerden uzaklaşmış olabilir. Ama bu uzaklık Ahmet’in ve diğer çocukların yaşadıklarını ortadan kaldırmıyor. Bu yüzden de yapmamız gereken aslında meseleye daha da yaklaşmak, olan biteni tüm boyutlarıyla anlamaya çalışmak. E buyurun o halde!..
GÖREV TAMAMLANDI MI?
19 Şubat günü Hürriyet’in Ekonomi sayfalarında yayımlanan bir haberle başlayalım. ‘İşte çocuk işçiler’ başlıklı haber, İstanbul Fatih’te Küçükpazar semtinde tekstil atölyelerinde çalıştırılan mülteci çocuklara ilişkindi. Haberde çocuk mültecilerin çalışma koşulları şöyle anlatıldı: Camsız, havalandırması olmayan atölyelerde genelde göçmenler çalışıyor. Atölyelerin neredeyse hepsinde yaşları 10-14 arasında değişen çocuklar var. Ütü yapan da var, paketleme yapan da. Çocukların aldığı ücret yaşlarına ve yaptıkları işe göre değişiyor. Aylık kazançları ise 400 liraya kadar düşüyor.
21 Şubat günü aynı gazetede çıkan bir başka haber ise bir öncekinin devamıydı. Hürriyet’i arayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yetkileri; bakanlığın devreye girdiğini, söz konusu çocukların ailelerine sosyal destek verileceğini, çocukların da okula yönlendirileceğini belirtmişti. Bakanlık yetkilileri ayrıca haberde geçtiği şekliyle “Küçük pazar bölgesinde yaşanan sorun için” bir psikologun görevlendirildiğini söylemişti. Daha ne olsundu ki? Haberci için “art niyetli” dememişti ya…
BBC HEDEF HALİNE GELMİŞTİ
Hürriyet’te yayımlanan ilk haberin benzerini aslında 24 Ekim 2016 tarihinde BBC Türkçe yapmıştı. Bunun üzerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile Ekonomi Bakanları haberi “BBC art niyetli, bu haber Türkiye’ye sabotaj” şeklinde yorumlamıştı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Müezzinoğlu ayrıca “Bakanlığımız çocuk çalışanlarla ilgili veya çocukların çalışmalarıyla yoğun bir eylem planı var. Onunla ilgili haber yapsa anlarım. Ama özellikle burada iddia ettiği bazı dünya markası firmaların üretimlerinin de burada yapılıyor denildiğinde, bu dünya markası ürünlerin Türkiye’de üretildiği bu noktaları dünya markalarının bu anlamda kontrolörlüğünü yapan firma da diyor ki bizim üretim yaptırdığımız yerlerde çocuk işçi çalıştıranları biz tespit etmedik. Yani yine uluslararası bir boyutla da buradan da bir yalanlama geliyor” demişti. Şimdi hakikati bulmak için bu “yalan”a yaklaşalım…
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINI GEÇTİ
Eduardo Galeano’nun dediği gibi dünyanın uzun süredir tersine dönmesindendir belki de, insanlık ikinci Dünya Savaşı’nı da geçerek, yersiz yurtsuz bırakılanların sayısının en fazla olduğu zamanları yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre tüm dünyada mülteci sayısı 50 milyonu aşmış durumda. Dünyadaki mültecilerden en az 2.5 milyonu Türkiye’de. Türkiye’ye Suriye’den göç etmek zorunda kalan kayıtlı mültecinin yarısından fazlası ise çocuk. UNİCEF’in Eylül 2016 rakamlarına göre Türkiye’de 1.2 milyon Suriyeli çocuk bulunuyor. Bu çocukların 860.000’ı okul çağında.
1995 yılında tarafı olduğumuz BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 22. maddesine göre, Türkiye kendi topraklarında mülteci olan tüm çocukların Sözleşme’de yer alan haklardan faydalanması için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Ancak 6 yıldır bu konuda adım atılamadığı gibi Suriyeli çocuklar geçtikleri zorlu yolun ardından burada çok fazla hak ihlaline maruz kalıyor.
YASADAKİ ÇOCUK TANIMI YETERSİZ
Savaştan kaçmak zorunda kalan, yakınlarını, evlerini, okullarını terk ederek uzun ve zorlu yolun ardından geldikleri bu yerde çocukların hak ihlallerine maruz kalmaları için yeterince sebep var aslında. Göç yasasındaki çocuk tanımı gibi yetersiz mevzuat, hak değil lütuf yaklaşımı, şeffaf olmayan bağımsız izleme ve denetime kapalı uygulama ve yapılar, politika üretmeyi sağlayacak verinin eksikliği ne yazık ki çocukların hayatına yaşam, sağlık ve eğitim, yeterli beslenme, barınma, eşit ve eşitleyici muamele, korunma, örgütlenme vb hak ve özgürlüklerin ihlali olarak yansıyor …
Suriyeli yetişkinlere son zamanlarda verilmeye başlanan anca çok sınırlı olan çalışma izinlerinin etkisiyle; çocuklar kaçak işyerlerinde, denetimsiz, kayıt ve insanlık dışı koşullarda çok küçük paralara ve uzun sürelerde çalıştırılıyorlar. Çalışmaları yetmediği gibi çalıştıkları işyerlerinde nefret cinayetlerine, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyorlar. Ne yazık ki mülteci çocukların geldikleri bu yerde onları çalıştıran, sömüren iş yerleriyle ilgili yaptırımlar ise ya çok zayıf ya da hiç yok. Kanıtı mı? TBMM’de 26 Ekim’de çıkan haberden sonra verilen soru önergelerin yanıtlarına göz gezdirin, kanıtları siz de göreceksiniz.
KAPILARI AÇMAK YETERLİ DEĞİL
Türkiye 2011 yılında, insan hakları belgelerindeki yükümlülüğünü yerine getirerek, kapılarını Suriye’deki savaştan kaşan kişilere açtı. Ancak kapının açılması yeterli olmuyor. Onca kaynağa karşın; hak temelli yürütülemeyen politikalar ve uygulamalar sonucunda mülteciler 6 yıldır gittikçe derinleşen sorunlarla boğuşuyor. Özellikle de geldikleri bu ülkenin hali hazırda devam eden şiddet, emek sömürüsü, yoksulluk gibi sorunları onlara özgü durumlarla birleşerek daha da can yakıcı sonuçlar doğuruyor. Bu yüzden de eğer mülteci çocukların yaşadıkları sorunlardan söz edeceksek, bu çocukların “çocuklar açısından nasıl bir ülkeye geldiklerine” de bakmamız lazım… Bu nedenle biraz Türkiye’de çocukların çalıştırılmasına sorununa yaklaşalım… Bakalım neler göreceğiz?
SÜSLÜ PROJELER VAR AMA
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 1992’de Türkiye’de çocuk işçiliğinin sona erdirilmesine yönelik programını başlattığında, o dönemde çalışan çocuk sayısının 1,5 milyon olduğu belirtilmişti. ILO’nun programıyla birlikte ve özellikle sekiz yıllık zorunlu eğitimle, 2006’da çalışan çocuk sayısı yaklaşık 1 milyona düştü. Bu sözleşmenin imzalanmasından ve yasalaşmasının ardından geçen 23 yıl boyunca milyon dolarlar harcanarak çocuk işçiliğinin önlenmesi için pek çok bakanlık tarafından, büyük otellerde süslü projeler gerçekleştirildi. Ancak konu hiçbir zaman etkili çözümleri sağlayacak gerçek sebepler üzerinden, yani var olan ekonomik sistem ile ekonomik ve sosyal haklar üzerinden tartışılmadı, ele alınmadı.
RAKAMLAR KONUŞSUN
Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in 2014 yılında yanıtladığı bir soru önergesine göre, Türkiye’de 958 bin çocuk ücretli bir işte çalışıyor. DİSK-AR’ın 2015 Raporu’na göre çocuk işçiliği gittikçe ağırlaşıyor: Okula gitmeyen çocukların haftalık çalışma süresi 54 saat; çalışmak zorunda bırakılan çocukların yüzde 3,4’ü yaralanmış ya da sakatlanmış durumda. Çocukların üçte birine işyerinde yemek verilmiyor. Yarısından çoğu ise 400 TL’nin altında çalışıyor.
Gündem Çocuk Derneği Yaşam Hakkı Raporu’na göre ise 2015 yılında iş cinayetlerinde en az 65 çocuk yaşamını kaybetti. 2016 yılında ise İSİG Raporuna göre en az 56 çocuk… Bir çarpıcı rakam ise istihdam içinde değerlendirilmeyen ev işlerinde çalışan çocukların sayısı. DİSK AR 2006 yılında bu çocukların sayısının 6 milyon 540 bin iken 2012 yılında 7 milyon 503 bin olduğunu belirtiyor.
Son on yıla baktığımızda çocuk işçiliği konusunda Türkiye’deki başarısızlığın sebebi sadece eksik ve yanlış yapılanlar değil. Piyasaya ucuz işgücü sunmayı hedefleyen ve çocuk işçiliğinin önünü açan bazı uygulamalar ve düzenlemeler, sadece çocukları değil herkesi etkileyen esnek güvencesiz çalıştırma, taşeron çalışmanın kural hale getirilmesi, denetimin ortadan kalkmasının da çocukların çalıştırılmasının önünü açıyor. 4+4+4 eğitim sistemi ile mesleki eğitime yani çocuk işçiliğinin bir türü olan çıraklığa 2 yaş daha küçük başlayan çocuklar; sanayi bölgelerinde açılan meslek liseleri; “Çocuk ve Gençlerin Çalıştırılması Yönetmeliği”nde muğlaklığa yol açabilecek değişiklikler, denetlemenin kara düzene bırakılması, işlemeyen İş/çi Güvenliği Yasası ile denetimin bağımsız değil, ticari olması…
Tüm bunlar niyeti sorgulatıyor tabii: Niyet çocuk işçiliği sorununu ortadan kaldırmak mı yoksa “piyasa”nın istediği “elemanı” , “en ucuz şekilde piyasaya sunmak” mı? Sorunun yanıtı sizde…
ÇOCUKLAR İÇİN NE YAPMALI?
Çocukların hikayeleri bu kadar acıyken, sayılar bizi umutsuzluğa düşürürken, çocuk işçiliği konusunda son on yılda bir arpa boyu yol alınmamışken hatta gerilemenin olduğu çok açıkken, sermaye ile işbirliği yapanlar piyasaya en ucuz elemanı sunma niyetini yaşama geçirmeye başlamışken çocuk işçiliği meselesi, Suriyeli çocukların çalıştırılması gerçekten çözülebilir mi? Üstelik de konu var olan küresel ekonomik sistemden bağımsız değilken… Var olan sistemin değişmesini mi bekleyeceğiz? Yoksa devletin sermaye ile yaptığı işbirliğinden vazgeçmesini mi? Yoksa olguları tekil durumlarla açıklamaya çalışarak ebeveynleri çocuklarını çalıştırmakla mı suçlayacağız?
Ya da Türkiyeli çocukların çalıştıran sistem devam ederken bu sistemden mülteci çocukları koruyabilecek miyiz?
Evet çocuk işçiliği çocuğun insan hakları alanında oldukça karmaşık ve çok boyutlu bir sorun. Bu yüzden de bu konuda çalışanları umutsuz bırakabiliyor, onlara kendini güçsüz hissettirebiliyor. Yekpare ve kocaman bir sistemin içinde çıkışsızmışız gibi bırakabiliyor. Ancak bu çıkışsız siteme, tersine dönen dünyaya rağmen yapılabilecekler elbette var. Suriyeli çocuklarla ilgili öncelikle ebeveynlerin çalışma izinlerinin yaygınlaşması ve sosyal hakları olan düzenli işlerde çalışmalarının olanakları sağlanmalıdır. Bu çocukların okula erişimlerinin önündeki kayıt sistemindeki keyfi uygulamalardan dil problemine kadar tüm engeller kaldırılmalı. Ve tabii ki bütüncül bakış açısı için bu alanda kullanılan tüm kaynakların etkisini değerlendirecek izleme, değerlendirme ve yenileme yapacak bir mekanizmanın kurulması sağlanmalıdır.
Bu sorunun tamamen ortandan kalkması yani çocuk işçiliğinin sona ermesi için de “sitemin değişmesini” bekleme yerine ise hep birlikte; çocuk işçiliğine karşı dünyanın hali hazırdaki ekonomik sistemini de iyi çözümleyerek, tüm özneleriyle birlikte etkili stratejik plan yapmalıyız. Meselenin yoksulluk, sendikal haklar ve sosyal haklar temelinde ele alınmasını sağlamalı ve görünür kılmalıyız. Var olan denetleme mekanizmalarının çalıştırmaya zorlamalı, ama mutlaka bağımsız mekanizmalar yaratmalıyız. Cezasızlığa karşı direnerek, hafıza oluşturmalı; çalışmak zorunda kalan çocuklarla birlikte, onları güçlendirecek örgütlenme pratikleri kurmalıyız.
Hem belki de Türkiye için “tersine dönen dünyayı başka türlü döndürmenin yolu” mültecilerle ve çocuklarla birlikte alacağımız ortak yollardan geçiyordur.multeci-cocuk-haber-ici
‘Ne kitabım var ne de başka bir şeyim’
Çocukların zaten çalıştırıldığı, ucuz işgücü olarak sömürüldüğü bir ülkede yoksulluk; ebeveynlerine verilen sınırlı çalışma izinleri, çocukların eğitime erişiminde yaşanan ciddi zorluklar, denetleme yetersizliği gibi pek çok sebeple Suriye’deki savaştan kaçan pek çocuk kayıt dışı sektörde, çok düşük ücretle, tehlikeli kimyasallara maruz kalarak; şiddete, iş cinayetlerine açık bir şekilde çalıştırılıyor. İşte bazı haberlerde ve raporlarda yer alan çocuklar:
Urik: 13 yaşında ve Suriye’nin Afrin kentinden göç etmiş. Annesi, babası, kardeşleri, Suriye’de. Dayısı ile burada. Suriye’deyken de ayakkabı atölyesinde çalıştığını söyleyen Urik, 4 senelik deneyiminden dolayı kalfa olmuş. Kalfa olduğu için haftalık 200 TL alıyor. (Evrensel)
Mohammed: 9 yaşında. Üçüncü sınıfa gitmesi gereken Mohammed okula gitmeyi özlüyor. “Sınıfın en iyilerindendim ve okumayı öğrenmekten çok zevk alıyordum. Ama şimdi kendi kendime çalışmak istesem bile ne kitabım ne başka bir şeyim var” diyen Mohammed, günde 11 saat bir tekstil atölyesinde çalışıyor ve haftada 50 TL kazanıyor.
(HRW Raporu)
Nur : 13 yaşında. Üç yıldır Türkiye’de çalışıyor: “3 yıldır hemen hemen her gün çalışıyorum. Alsancak’a öğlen 12-1 gibi geliyoruz. Gece yarısına kadar mendil satmaya çalışıyorum… Benim bir abim ve 3 kardeşim var. Abim iş arıyor ancak bulamadı. Kardeşlerim ufak. Babam da şeker hastası. Hastalıktan dolayı ayakları şişmiş durumda. Ayağa bile kalkamıyor. Benim dışımda çalışan yok. 500 TL kira veriyoruz ve benim kazandığım yetmiyor. Ben okula gidersem kimse aileme bakmaz. Daha öncesinden doktor olmak istiyordum ama artık böyle bir hayalim yok” (Evrensel Gazetesi)
Abdurrahman: 15 yaşında. Floresan ışıklarının aydınlattığı 20 kişilik bir tekstil atölyesinde çalışıyor. Neden burada çalıştığını sorulduğunda “Durumumuz yok. Ev kirası var. Eşya lazım. Evde ben, abim, bir de babam çalışıyor” yanıtını veriyor. Sohbetin devamında “Durumumuz yok” ifadesini birkaç defa tekrarlıyor Çalışma ile ilgili de “İş yorucu. Ayakta çalışıyorum. İş toplayıp, iş temizliyorum” diyor. (BBC Türkçe).
Suriye’den gelen çocuklar sadece ağır koşullarda çalıştırılmakla kalmıyor ayrıca iş cinayetlerinde ya da nefret sonucunda yaşamlarını da kaybedebiliyor:
Samir Muhammed: 16 yaşında. Mardin’de çalıştığı tarlada, ekilen buğdayı toplarken elektir çarpması sonucunda yaşamını kaybetti. (Diken)
Abdullhamit Taben ve Ahmet Taben: Suriye’den İskenderun’da gelen 16 yaşındaki iki akraba çocuk, hurdacılık yaparken, patronları tarafından “dövülerek” yaşamlarını kaybetti (Milliyet)
Hekim Cansım Nebo: 15 yaşında. Suriye’nin Rakka kentinden IŞİD katliamından kaçarak önce Urfa’nın Suruç ilçesine ardından Mersin’e geldi. 7 kardeşi ile birlikte en ağır işlerde ve insanlık dışı çalışma koşullarında çalışan Nebo, Erdemli’de bir inşaatta günlük 30 TL karşılığında güvencesiz çalışmaya başladı. Çalıştığı inşaatta kalan Hekim Casım Nebo, sobadan sızan gaz sonucu yaşamını yitirdi. (İSİG Meclisi)
Ve ne yazık ki daha pek çok çocuk…
Ezgi Koman
KHK ile kapatılan Gündem-Çocuk Derneği
Bu yazı gazeteduvar.com.tr sitesinden alınmıştır
Yorum yazabilmek için oturum açmanız gerekir.